35.BÖLÜM?YENİDEN

306 22 3
                                    


                                 1 ay sonra

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



                                 1 ay sonra.

Gözleri buğulanmıştı. Bir buhrandı yüreğinin tam ortasına oturan. Göz gözü görmüyordu gri dumanın arasında. Kim ne yapacağını şaşırmış oradan oraya bir koşturmaca vardı. Herkes çarenin ortasında çaresizliğine yakınıyordu. İşte tam da bugün oturup izlemelikti yeryüzü. Gözle görülür derecede bir sis sarmıştı her tarafı. Bulutların arasından ellerini uzatan güneş bu sisi dağıtamıyordu. Nasıl bir hengâmeydi ama... Kuşlar deliye dönmüş daldan dala konuyor  yağmurun habercisi olan bu havanın dedikodusunu yapıyorlardı. Kendilerine daha şimdiden yer ediniyorlar gözyaşı dökülmemiş olan gökyüzünün de keyfini çıkarıyorlardı.

Ne garipti değil mi? Hiç kimse 'bugün hava bulutlu tam dışarıya çıkmalık' demiyordu. Herkes gözleri dolu bulutların kararttığı yeryüzünden hoşnut kalmıyordu. Kasveti olan bu âleme kimse talip değildi. Bir tek onu bu kasvetiyle sevenler hariç.

Pencereye sığan bu havanın yansıması vardı bedenimde. Üzerimde insanları benden uzaklaştıran bir sis dumanı vardı. Soğuktum. Olmalıydım da. İnsanlar benim ışıltı günüme değil, buhranlı günüme de talip olabilmeliydi. Onlara önce kışımı göstermeliyim ki; yazı mı kara kışa çevirmesinler.

Unutmamalıyız ki güneşli günleri herkes sever lakin bulutlu günlerin talibi çok azdır.

Daha önceden Rüzgâr'ın çıkarttığım resimlerini elime alarak bağrıma bastım. "Asıl hasret neymiş simdi daha iyi anlıyorum" dudaklarım bulutlara fısıldar gibi dışarıya dönüktü. Biri duyacaktı beni. Oralarda bir yerdeydi içime sığdıramadığım adam. Özlemi ise bambaşka bir boyuttaydı. Kulaklarımda yankılanan erkeksi sesi, kokusu ona ait olan her şey burnumda tütüyordu. Derin bir bir nefes alarak masanın başından kalktım. Saatlerdir odamda dışarıyı izliyordum. Tabi pencerenin önündeki çilek saksısını unutmamak gerek. Ondan bana geriye kalan en güzel hatırlatanlardan biriydi.

Kapıyı tıklattıktan sonra başını içeriye uzattı dedem. "Kızım kahvaltı hazır hadi aşağıya gel"

"Tamam dede geliyorum hemen"

Günler burada sıradan ilerliyordu. Önceki neşem olsa her şey daha farklı olabilirdi ama olmuyordu işte. Bakmayın dedemin kahvaltıya çağırdığına doğru dürüst bir şey yemeyeceğimi artık o da biliyordu. Gün geçtikçe içimdeki yara büyüyor ve dayanılmaz bir hal alıyordu.

Geceliklerimi değiştirmeye bile tenezzül etmeden indim aşağı kata. Nasıl olsa yine yatağıma geri dönecektim.

"Günaydın Nefes" Doğan, benim aksime neşe doluydu. Evet, artık onunla aram iyiydi. İlk başlarda soğuk davransa da sonradan analdım ki; gayette sıcakkanlı birisiydi.

"Günaydın" sandalyeyi kendime doğru çekip daha önceki iştahım olsa silip süpüreceğim muazzam masaya oturdum. Herkes tabağına bir şeyler doldururken ben sadece oyalandım.

RÜZGAR'IN NEFES'İ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin