Aydınlıkta Doğup Karanlıkta Görünendir Yalnızlık.11.BÖLÜM
KÂBUS
Gözlerini koyu karanlığa açmış, geniş gökyüzünün altında yaşayan dar kalpli insanlardık. Gökyüzümüz, yeryüzümüz, yaşama alanımız genişti fakat yaşatma alanlarımız dardı işte. Kalbimizde yaşattıklarımız çok azdı. Orada sayılı nefesleri barındırıyorduk. Kalbimiz dar, lakin sevdiğimiz insana dağlar bayırlar haline gelebilecek kadar da genişti. Dikkat çekerim ki sevdiğimiz insan diyorum. Sevdiğimiz insanlara değil. Hiç kimse kimsenin yerini tutamaz. İllaki zirvede tuttuğumuz, daracık et parçasının baş tacı yaptığımız birileri vardır.
Gökyüzü gözlerini kapatmış, yeryüzüne geceyi bahşederken yıldızlar birer tohum gibi serpilmişler geceyi anlamlandırıyordu. Şehrin canlı ışıkları olmasa onları daha net görebileceğimden adım gibi emindim.
Dışarıdaki parıltılı karanlığın el verdiği kadar cama yansıyan bedenime baktım. Elimi çenemin altına koymuş öylece dışarıyı izliyordum. Gözlerimi camın dışından çekerek kendi bedeninde gezdirdim. İçimde masum bir mutlulukla, tebessüm edercesine bakıyordum. Islak dudaklarım hafif dışarıya çıkmış gözlerim ise her zamanki gibi nemli.
Dizlerimin hemen üstünde biten siyah kalem eteğimin içine özensizce uçları doldurulmuş krem rengi bir kazak ve her yürüyüşümde pat pat sesler çıkaran botlarım. Sağ ayağımı sol ayağımın üstüne atarak masanın altında bir ileri bir geri sabırsızca hareket ettirdim. Ellerimi çenemin altından çekmiş gözlerim ise mekânda gezinmeye başlamıştı. Alt katı oldukça gösterişli olan şık mekânın ikinci katındaydık. Burası alt kata göre biraz daha sakin ve sadeydi. Mesela tavanda gösterişli avizeler, etrafta pahalı antikalar yoktu ya da altın kaplamalı çatal bıçaklarla serviste yoktu. Burası tercihi sadelikten yana olanların katı gibiydi ya da mekânın sahibi aynı özeni buraya gösterecek paraya sahip değildi. Bir tarafı tamamen denize bakan ve boydan boya camla kaplı olan bu katta, sekiz tane masa vardı. Dört tanesi cam kenarında, diğer dördü ise duvar kenarındaydı.
Biz dedemle en sonda cam kenarındaki masaya oturmuştuk. Dedeme onu çok özlediğimi söyleyince o da bana sürpriz yapıp ertesi günü hemen yanıma gelmişti. Onu ilk gördüğümde hiç konuşmadan boynuna atlayıp sıkı sıkı sarıldım ve o an yıllarca doğup büyüdüğüm eve yeniden gitmiş gibi bir his uyandı içimde.
Ayaklarım masanın altında sabırsızca ileri geri hareket ederken gözlerim girişte dolanıyordu. Dedem bir telefon konuşması yapmaya gitmişti. Ama ben onu o kadar çok özlemiştim ki bir an evvel yanıma gelsin istiyordum. Dedemden önce gelen garson siparişlerimizi özenle masaya yerleştirmeye başladı. Bugün dedem ne derse onu yiyecektim. Şu ana kadar önerdiği her şeyi severek yediğim için onun zevkine güveniyordum. Garson "Afiyet olsun." diyerek masadan uzaklaşırken dedem telefonunu cebine koyarak sandalyesine geçti. Yeni yeni çıkmaya başlayan beyaz sakalları ona ayrı bir hava katıyordu. Uzun boyu ve düzgün fiziği sayesinde de her zaman karizmatik görünmeyi başarıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGAR'IN NEFES'İ
Ficção AdolescenteTANITIM~ BİLGİLENDİRME!! Göğsünde milyonlarca sim parçasını barındıran kadifemsi gökyüzünün altında ölümün kollarına koşarken başladı her şey. Bu başlangıç tesadüf bir karşılaşmayla taçlandırıldı ve kadın aşkın pençelerindeki o tatlı acıya mahrum ka...