Kral finale doğru ilerlerken kütüphanelerinize eklediğiniz kitaptan bir bildiri almanızı istedim. Herkese iyi okumalar diliyorum.
Bir kitapta iyilik ve kötülük görecelidir, iyi ve kötü insan yoktur diye okumuştum. Karşımda duran adamın bakışları hiç de iyi biri gibi durmuyordu ancak uyandığımdan itibaren bir şey farketmiştim ki içinde bulunduğum odanın özeni ve geceliğim sanki rahat etmemi istemiş gibiydi. Kafa karışıklığımı anlamış gibi doğruldu, dudaklarını kıpırdattığında bir kez daha şaşırdım. En az benim kadar akıcı bir Türkçe ile konuşuyordu;
"Dolapta senin için bir kaç parça kıyafet var. Duş sağdaki kapı, eğer eksik bir şey varsa söylemen yeterli. Aşağıda seni kahvaltıya bekliyorum. Merak ettiğin şeyler olduğunu biliyorum. Hepsine cevap vereceğim. Kaçırılmadın, alıkonulmadın , bak aslında biliyorum inanmak zor ama güvendesin. "
Ağzım bir karış açık halde ona bakarken yakaladım kendimi. Şimdi iyi bir insan mıydı? Beni düşündüğü belliydi. Cevap vermeyeceğimi anlamış olmalı ki ağır adımlarla kapıya doğru ilerleyip çıktı. Nasıl bu kadar emindi kendinden? Hazırlanıp aşağı ineceğimden? Evet duşa girmeyi istiyordum ve tabi üzerime günlük bir şeyler giymeyi de aşağı da inecektim elbette. Benim tüm sorularıma cevap vermesi için ne gerekiyorsa yapacaktım ancak bundan nasıl bu kadar emin olduğunu anlayamamıştım.
Ayak sesleri kapıdan uzaklaşınca bana gösterdiği kapıya doğru ilerleyip içeri bakındım. Çok geniş bir banyo değildi fakat yeni dizayn edilmiş olduğu kesindi. Şelale figürlü bir çeşmesi ve ona uygun gölet şeklinde lavabosu vardı. Eski zamanlardan kalmış gibi görünen altın varaklı küvet gayet geniş ve şu an için tam istediğim şeydi. Kenardaki dolapların içinden havluları çıkarıp küvetin yanına koydum. Diğer tarafta raflara bırakılmış şampuanlara ve saç kremlerine göz attım. Her saç tipi için şampuan vardı. Kendime uygun olduğunu düşündüğüm şampuanın kapağını açarak kokladım. Alışık olduğum bir koku değildi ancak bu şartlarda en iyisi olduğunu düşünerek kullanmaya karar verdim. Suyun ısısını ayarlayıp küveti doldurması için bıraktım ve kıyafet almak için gösterdiği dolaba doğru gittim. Gördüklerimle ağzım yine bir karış açık halde bir kaç parça dediği kıyafetlere bakakaldım. Çoğu tarzıma uygun günlük spor şeylerdi ancak elbiseler etekler hatta gece elbiseleri bile vardı. Çekmeceleri açıp orayı da kontrol etmek istedim çünkü iç çamaşırlarını görememiştim. Açtığım her çekmecede dumura uğrayıp utanarak geri kapatıyordum. Hepsi dantelli , fırfırlı ya da ipli küçücük şeylerdi. Kimin seçtiğini düşünmemeye çalışarak elime geçen pembe takımı alıp kendime bir şort aradım. Her şeyin olduğunu düşündüğüm dolapta şort yoktu. Jean pantolonların aralarına tekrar baktım ancak yoktu. Elime geçen yırtık bir jeani ve üzerine uygun olabileceğini düşündüğüm fırfırlı ipli bir bluzu alıp banyoya girdim. Az önce baktığım dolaplarda gözüme ilişen makası elime alıp hep yaptığım gibi kendime şort kestim. Üzerime giyip aynada kontrol ettikten sonra kusursuz olduğuna karar verip taşmak üzere olan küvetin çeşmesini kapattım. Üzerimdekileri , çamaşır sepeti olduğunu düşündüğüm boş sepete atıp ağzını kapadım. Sonunda kendimi suyun içine bıraktığımda bedenimdeki rahatlamanın zıttını ruhumda yaşadım.
"Benim burda ne işim vardı ve daha önemlisi burası neresiydi?"
Aklım ailemin görüntüleriyle dolduğunda gözlerimdeki karıncalanmayı engellemek için içinde bulunduğum duruma odaklanmaya çalıştım ancak içinde bulunduğum durumun bir başka sebebi de muhtemelen yine ailesiz oluşumdan kaynaklanıyordu. Beni merak edecek , ya da ortadan kaybolduğumun farkına varacak kimsem yoktu. Bu adam isterse bana kötülük yapabilirdi ki yapmayacağını nereden bilebilirdim ? Böyle güçsüz ve sinmiş olmak tüm ruhumu zehirlerken , az önceki halime geri dönmek istedim. Kaygısızca kendine şort yapan genç bir kız olmalıydım diye düşününce ,artık akmak için zorlayan göz yaşlarımı serbest bıraktım. İçimden geldiğince ağlayamadığım için buruk bir şekilde saçlarımı yıkayıp hızlıca banyodan çıktım. Ne yaparsam yapayım düz olan saçlarımı kurutmadan üzerimi giyindim ve dolaptan bulduğum hafif topuklu sandaleti ayaklarıma geçirip kapıyı açtım.
Başımı uzatıp nerede olduğumu ve bahsettiği aşağıya nereden gidebileceğimi anlamaya çalışarak etrafıma bakındım. Diğer tarafa çevirdiğim bakışlarım bana ters ters bakmakta olan iri yarı bir adamla kesişince küçük bir çığlığın dudaklarımdan çıkmasına elimi ağzıma kapatmış olsam da engel olamadım.
"Da questa parte signora " ...(1)
Kalıbına göre gayet yumuşak çıkan sesine eliyle de destek vererek merdivenleri gösterdi ve önümden ilerlemeye başladı. Merdivenin duvar tarafındaki nişlerde değişik figürlerden heykeller vardı ve hepsi birbirinden güzeldi. Adımlarımı yavaşlatıp elimden geldiğince incelemeye çalıştım. Sonunda merdivenler bittiğinde oldukça geniş bir salona varmış olduk ve kapıya doğru ilerledik. Bahçeye çıkacağımızı anlamıştım fakat bahçenin minik bir cennet olabileceğini hiç aklıma getirmemiştim. Tam burayı bu hale getirmek ve bu halde kalmasını sağlamak çok zor olmalı diye düşünürken karşı tarafta çiçeklerle uğraşan bir adam gördüm ve kendi haklılığıma sevindim. Bahçenin ortasında doğal akarsu gibi duran minik bir nehir ve nehirin döküldüğü göl görünümlü bir havuz vardı. Alabildiğine uzanan bahçeye bakınca daha kapıya gelemeden yakalanacağımı düşünerek incelemekten vazgeçtim. Kahvaltı yapacağımız yerin neresi olduğunu merak ederek iri kıyım adamı minik adımlarla takip etmeye devam ettim. Adam önümden çekildiğinde başımı kaldırdım ve ömrümde gördüğüm en güzel çardak olduğuna emin olduğum manzarayla karşılaştım. Bembeyaz , upuzun direkler ve ince ince örülmüş demir sanki bir kafesmiş gibi yükseliyordu. Bittiği yerdeki birleşimi ise erosun demirle örülmüş figüründen esinlenilmişti ve en güzeli de çardağın yanlarından uçan beyaz tüllerin dansıydı. Uzaktan bakıldığında melek kanatları gibi duruyordu ve yüksek çardağın en tepesinden yanlarına doğru inip harika bir manzara oluşturuyordu. Çardağın içine kurulmuş aynı renk masanın yanındaki hareketlenme ile bakışlarımı o tarafa kaydırıp o adamı gördüm. Beni görünce ayağa mı kalkmıştı yani? Yine yüzümde şaşkın alık bir ifade olmaması için aldırmamış gibi yapmaya karar verdim ancak çardağın merdivenlerinden inip elime uzanınca neye karar verdiğimi hatırlayamayarak şaşkınlıktan bayılacak gibi oldum. Beni masaya doğru ilerletip sandalyemi çektikten sonra karşıma oturdu. Ancak o zaman karşımdaki adama bakıp sert yüz ifadesi ile beni izlediğini farkettim. Birden ;
" Lasciaci soli" ...(2) diye bağırdığında yerimden sıçradım.
Hemen ayağa kalkıp masadaki sürahiden su doldurup bana uzattı. Ellerimin korkudan titrediğini görmesini istemiyordum ancak uzattığı suyu almam gerektiğini de biliyordum.
"Özür diliyorum, seni korkutabileceğimi düşünmedim. Su içersen kendini daha iyi hissedersin ." Diyerek elindeki suyu gösterdi bakışlarıyla.
Bütün sinirlerimin bozulduğunu hissettim o an. Bir an şaşkınlık hemen arkasından korku ve sonra tekrar şaşkınlık. Bir de öncesinde girdiğim ağlama krizi ve kimsesizliğin verdiği ezikliği de atlamamam lazım. Karşımdaki adamın dengesiz davranışları da eklenince duygularım , dünyanın oluşumundaki toz bulutu gibi karışık bir hal aldı ve sonunda patlayacağımın garantisini vermek ister gibi titremelerim şiddetlendi.
Uzattığı suyu elinden zorla alıp dudaklarıma götürürken beni izliyor oluşu hiç yardımcı olmuyor aksine suyun ağzımdan dökülmesine sebep oluyordu.
"Allah'ım evime gitmek istiyorum " diye isyan etme noktasına gelmiştim artık.
Sonunda sudan büyükçe bir yudum alıp içimde bıraktığı serinlikle bir nebze sakinleşebilip beni izleyen adama baktım. Gözlerinde gördüğüm şeyin şefkat olduğuna neredeyse emindim. Kafam bir kez daha karışırken , kaşlarının tekrar çatılarak yerine doğru oturuşunu izledim.
İlk gördüğümde üzerinde olan takım elbisesini çıkarmış, Polo yaka lacivert tişörtünü bej rengi keten pantolon ile tamamlamıştı. İnceleyen bakışlarımı farkederek başımı çevirdim. Çoktan yerine oturmuş bana bakıyordu. Elimdeki suyu dolu masada koyacak uygun bir yer arayarak oyalandım.
"Saçlarını kurutmamışsın Eylül!?" Dediğinde bugün daha fazla şaşıramayacağımı düşünerek yine yeniden alık alık suratına baktım.
(1) : bu taraftan hanımefendi
(2) : bizi yalnız bırakın
Okuduğunuz için teşekkür ediyorum.
En kısa zamanda düzenli yayınlanacağını hatırlatmak istiyorum.
Yorumlarınızı bekliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASLAN'IN PENÇESİNDE
RomanceElindeki kadehi ağır ağır dudaklarına götürürken hareketlerimi inceliyordu. Gitmemi istemediğini biliyordum yine de emin olmak zorundaydım. Bakışlarımı üzerinden çekip kapıya doğru çevirdim. Adımımı atacakken kolumdan tutarak yüzlerimizi birleştirdi...