HARABE

9.4K 461 54
                                    

Herkese iyi okumalar diliyorum.

                                                PABLO

Hastanede kalbini bırakmak zorunda kalan Pablo, hayatının freni patlamış kamyon gibi üstüne doğru geldiğini hissederek italya'ya doğru yola çıktı. Arthur'un ölümünün yankılarını duymayı bekliyordu, beklemediği ise içine düşeceği büyük patlama olmuştu. Gürültüsü Fransa'ya kadar gelmiş, belki de ilk defa bu kadar tehdit altında kalmıştı. Eylül'ü tanıdığından beri yumuşayan tavrına zıt yaptığı eylemler ciddi güvensizlik oluşturmuş, Arthur gibi bir tehdidin ortadan kalkmasıyla da anında isyana dönüşmüştü. Aldığı istihbarat, çiftlik evine, Gülce'nin evine ve sahip olduğu iki büyük otele ciddi bir saldırı olduğuydu. Vakit kaybetmeden planını yapıp işe koyulmuştu ancak başında beklediği Eylül'ün test sonuçlarından öğrendiği gerçekle freni patlamış kamyonun altında kaldığına emin olmuştu.

Annesi tarafından terk edilmiş küçük erkek çocuğu vardı kalbinde bir yerlerde  ve şu an kendini baskın olarak gösteriyordu. Eylül'ün gitmemesi için yapılacak tüm kötü şeyleri yapmıştı çekinmeden ve yapmaya devam edeceğini de biliyordu. İçindeki çocuğa yenilmemek için Eylül'ün yanında olması şarttı.

Fransa'da okumaya karar verdiğinde silahlı saldırı düzenletip korkudan bayılmasını sağlamıştı. Dace'i öptüğünde saçlarını kesmekle ve zavallı Leonardo'yu öldürmekle tehdit etmiş ve yine ciddi sinir krizleri yaşamasına neden olmuştu. Eylül'ün tecrübesizce hissettiği ve keşfetmek için heyecanlandığı tüm duyguları kamçılayarak zirveye ulaştırmış ve hepsini de kullanmıştı. Düğün günü aklındaki tek görüntü Eylül'ün Thomas'la gidiyor olduğuydu ve bu dürtüyle her şeyi berbat etmişti. O zamana kadar farkında olmadığı tüm duygularını ve duygularının şiddetini Eylül'ü kaybedeceğini düşündüğü zaman farketmiş yine de Eylül'e söylemektense onu aşağılayarak yeniden elde etmeye çalışmıştı.

Aşkta çok yeniydi, farkındaydı ve iç güdülerinin tamamına kendini kapamış böylece aşktan ve devamında getirdiği duygulardan kaçabileceğini sanmıştı. Hissettiği duygu öylesine derinlerinden geliyor ve öylesine güçlüydü ki asla koparıp atamayacağını fark ettiğinde ise kendinden vazgeçme noktasına geldiğini anlayamamıştı.

İtalya'ya gelen Marcus'u görünürde hiçbir şeye karıştırmamış ama tecrübesinden ve iş bitiriciliğinden faydalanarak böylesi büyük bir isyanı kısa denilecek bir sürede yatıştırmıştı. Şimdi içinden çıktığı savaşta herkesten daha güçlü ve yenilmezdi. En büyük motivasyonu ise, Ant'la kayıplara karıştığını sanan karısı için güvenli bir hayat sağlamaktı. Marcus'un Eylül'ün yerini bildiğini ve ne zaman isterse söyleyeceğini bilerek içi rahat hareket ediyordu. Sonunda her şey bittiğinde, yeniden ve bu kez daha güçlü toparlandığında aklında sadece Eylül vardı. Vazgeçtiği bebeğini Eylül'ün isteyebileceğini hiç düşünmemişti ve içini rahatlatan bu düşünceyle vicdan azabını susturabilmişti.

Olayların yaşandığı günlerde karargah olarak kullandığı otelin toplantı salonunda , yalnızca ihanet etmeyen ve ihanete karışmayanlarla yaptığı aile toplantısı nihayet sona ermişti. Geriye sadece altı sağlam aile kalmış da olsa Pablo, kayıpların yerini yeni ailelerle doldurmaktansa güvendiği insanlar arasında paylaştırmayı uygun görmüştü. Bir nevi savaş ganimeti olarak da adlandırdığı paylaşımdan dolayı gayet memnun olan aileleri böylece kendine daha fazla bağlamış olduğundan içi çok rahattı. Geceye otelin bar kısmında, Marcus'la devam etmeye karar vererek önlerindeki içkilerini arkadan gelen hafif müzikle konuşmadan yudumlarlarken ikisinin de aklı aynı yerdeydi; Eylül... Konu Eylül'den ne zaman açılacak diye birbirlerini yoklayarak sessizce oturmaya devam ettiler fakat sonra Pablo'nun tahammülsüz olduğunu bilen Marcus, beklenen sonu geciktirmemek için konuyu açmaya karar verdi.

ASLAN'IN PENÇESİNDE  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin