Multimedyada Eylül var. Hepinize keyifli okumalar diliyorum.
Saçlarım için endişelenen ve aynı beni zorla karşısında oturtan adamın arkasındaki ormanla aynı renk gözlerine bakarak boğazımı temizledim. Sonuçta karşımda , tüm dünyada bilinen yakışıklılıklarıyla bir İtalyan erkeği oturuyordu ve sanırım bu adam diğerlerinden açık farkla öndeydi. O saçları nasıl taranmıştı öyle. Sanki hiç uğraşılmamış bir rönesans eseri havasında ve kendi tarzında. İç sesimin adamın yakışıklı olduğunu söylemesini kesmesini bekleyerek daha fazla zaman kaybetmemeye karar verdim ve bir yerlere gizlenmiş mantığımı bulup;
"Siz kimsiniz? Burası neresi? Ben neden burdayım? Art arda teklemeden sorduğum sorularla kendime güvenim biraz olsun gelmişti.
Dümdüz ve net konuşabildiğim için kendimi tebrik ederek cevaplarını duymaya hazırlandım. Karşımdaki orman gözlünün ellerini saçlarına atışını nefesimi tutarak izledim. Az önce onca övdüğüm saçları bozacak diye alamadığım nefesleri, saçları ellerinin arasında kayıp giderken eskisinden daha da güzel (sanki mümkünmüş gibi ama mümkünmüş işte) bir forma soktuğunda yavaşça geri verdim.
"Ben Carlos Pablo Leone, Giray'ın yakın arkadaşıyım. Tüm sorularına cevap vereceğim ancak yemeğini yedikten sonra. "
Abimin böyle bir arkadaşı olmadığına hemen hemen emin olsam da anlatacaklarını beklemekten başka çarem olmadığı için kafamı usulca sallayıp masaya odaklandım.
Üç yaşımda annemle mutfağa girerdim. Beş yaşındayken hamura şekil verip kurabiye yapabiliyordum. Altı yaşımdan beri de ailedeki herkes için doğum günü pastasını ben yapardım. Lisede tanıştığım İtalyan mutfağına aşık olmuş, İtalya'ya gidip bu mutfağın tüm sırlarını öğrenmek istemiştim. Eğer ailemi kaybetmeseydim burada daha başka şartlar altında gelebilirdim ya da gelemezdim çünkü Giray, Avrupa'ya girmeme her zaman karşı çıkmıştı. Gözlerimin yandığını farkederek dikkatimi minestrone çorbasına verdim. Sebzelerin fırınlanarak yapıldığını farkedince aklıma Enzio geldi. O soteleyerek yapma taraftarıydı her zaman. Ben ise fırınlanınca daha lezzetli olduğunu söylerdim. En büyük tartışma konumuz buydu. Ailemden sonra bana küçük günlük yorgunluklar vererek aklımı dağıtmama , hayatıma devam etmeme çok yardımcı olmuştu. Tattığım lezzetlerin içinde ne olduğunu, nasıl yapıldığını düşünerek sonunda yemeğimi bitirmiştim ki yemek esnasında kimse konuşmamıştı. Sessiz yemeğimizin sonuna geldiğimizde,
"Bacaklarına bakınca yemek yemekle pek de aran olmadığını düşünmüştüm. Bu kadar iştahlı olmana sevindim açıkçası. "
Bacaklarıma mı bakmıştı bu adam? Ayrıca bana obur mu demek istemişti?
"Siz Giray'ın arkadaşı olduğunuza emin misiniz? Daha önce abimin hiç bir arkadaşı bacaklarıma bakmamıştı. Baktıysa da bunu bu kadar rahat dile getirmemişti. "
Yüzünün asıldığını, söylediklerimin hoşuna gitmediğini görebiliyordum. Yine de bacaklarıma bakmış olması içimi tedirgin etmişti.
"Bacaklarına bakılmasını istemiyorsan neden o kısa şortla indin ki o zaman?"
Sorduğu soru kendine göre doğru gelmiş olacak ki dudağının bir kenarını hafifçe yukarı kıvırıp bilmiş bilmiş gözlerime baktı. Tenimin avantajı olan kızarmayan yanaklarıma bir kez daha şükrettim çünkü şu an gerçekten utanmış hissediyordum.
"Bacaklarıma bakacağınızı düşünsem elbetteki giymezdim, ben her zaman şort giyerim ve daha önce hiç yargılanmadım bundan dolayı. "
Zorlukla söylediğim cümleler boğazımda bir yumru yapmıştı. Beni kaçırmış, iyi davranmış, sonra da yargılamıştı. Kimsesizliğimi bir kez daha iliklerime kadar hissederek suyuma uzandım. Gerçekten de kendimi normal şartlarda normal bir genç kız gibi hissederek normal normal kot keşmiş olmam ne kadar normaldi ki... Ağlamamak için verdiğim mücadeleyi kazanmak üzereydim ta ki adımla seslenene kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASLAN'IN PENÇESİNDE
RomanceElindeki kadehi ağır ağır dudaklarına götürürken hareketlerimi inceliyordu. Gitmemi istemediğini biliyordum yine de emin olmak zorundaydım. Bakışlarımı üzerinden çekip kapıya doğru çevirdim. Adımımı atacakken kolumdan tutarak yüzlerimizi birleştirdi...