Herkese iyi okumalar diliyorum. (Düzeltme yapmadan atıyorum. Şimdiden affola)
Pablo'nun beni acımasızca kullanacağını itiraf etmesi beklediğim bir şey değildi. Beni gözden çıkarmış olmasını ise tahmin dahi edemezdim. Tahmin edemeyeceğim bir şeye inanacak da değildim. Az önce bana anlattığı şeyler, benimle paylaştıkları, birlikte yaşadıklarımız ve gösterdiği bütün duygular... Adandığı şeye inanmak istemesindendi.
"Bu durumda ben de seni avlamış oluyor muyum Leone?" Ses tonumda asla şüphe yoktu. Olabildiğince cilveli olmasına dikkat etmiştim. Pablo'nun tepkisi doğru yolda olduğumu gösterdiği için cesaretim de artmıştı.
"Hadi bir oyun oynayalım sevgilim. Söz veriyorum ikimiz de kazanacağız ama tek kural dürüst olmamız. "
İlk söylediğim cümle ile havalanan kaşları, ikinci cümlem ile çatılmıştı. Tüm duygu değişimleri yüzündeydi, anlaşılmak istiyordu. Onu okumamı ve anlamamı umuyordu. Anladım ben de...
"Neden öyle bakıyorsun Pablo? E ne diyorsun oynuyor muyuz?"
"Ne yapmaya çalışıyorsun Eylül? Nasıl hala ağlayarak kaçmaya çalışmadın? " Ah yüzündeki kırgın ifade, beni gerçekten kalbimden yaralayabiliyordu. Küçük kırgın çocuğum benim, hala iyileşmemiş yaralarıyla dim dik durmaya çalışıyordu.
"Oynayalım sevgilim, dürüst olacağız unutma!" Sevgilim derken ki iması başka zaman olsa kalbimi kırabilirdi belki, aslında kırmıştı da ama sırası değildi. Hafiften azalan cesaretimi yeniden toplamak için derin bir nefes alıp sesli bir şekilde verdim. Hala ayaklarımın dibinde oturan adamı incelemeye başladım. Yuvarlak yaka, kamgarn kumaştan bir kazak, üzerine blazer ceket giymişti. Altındaki lekeli pantolonuna göz attığımda yeniden gülme isteğiyle dolsam da ayakkabılarına ve çoraplarına da hızlıca bakıp saydım. Beş soru sorma hakkım vardı ve altıncıda hedefe ulaşacaktım.
Hemen kendi üzerindekilere de göz gezdirdim. Filafilden lacivert elbisemin üzerinde yün hırkam, çoraplarım ayakkabılarım ve iç çamaşırlarımla karşısında aynı şekilde altı soru dayanma hakkım olacaktı.
"Birbirimize tespitlerde bulunacağız doğru ise her tespitte bir parça soyunacağız." Beni lanet bir sırıtma ile dinliyordu.
"Soyunmamı istiyorsan söylemen yeterdi biliyorsun. Seni de soyardım hatta."
Ve arsız göz kırpmasıyla da bitirmişti. Ne zaman duygularını saklamak istese böyle bir yola baş vuruyordu. Öncelerde işe yarıyorduysa da artık okuyabildiğimden aslında neyden kaçtığını anlayabiliyordum. "Roxy 'i görünce keşke Armando değil ben yatsaydım diye düşündün?" Ne göz kırpmasını ne de alaycılığını dikkate almadan oyuna başlamıştım hem de sadece laf olsun diye söylediğim bir tespitle. Saçma bulup oynamaya da bilirdi, risk almıştım ama elleriyle ceketini tutarak saçma bulduğum tespitin doğru olduğunu göstermek ister gibi bir hareket yapınca kendi silahımla vurulacağıma emindim. Ceketinden uzaklaşan elleri, daha bir alaycılıkla göz devirmeyle son buldu.
"Şakaydı değil mi Eylül?" Pablo, pek keyif alamasa da oyundan bir beklentisi olduğu için sanırım katılmıştı bana. "Tabi ki şakaydı, sıra bende mi o zaman? " ayağa kalkıp çok önemli bir şey düşünüyormuş gibi odada adımladı. Ev gerçekten çok sıcaktı ve sanırım soruyu sormadan hırkamı gözden çıkarmıştım çoktan.
"Giray'ı Ant'dan daha çok seviyorsun?"
Hiç beklemediğim bir soruydu ama sonunda hırkamı çıkarmıştım. Yüzünde şaşkın bir ifade yoktu. Biraz daha düşünceli görünüyordu sadece.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASLAN'IN PENÇESİNDE
RomanceElindeki kadehi ağır ağır dudaklarına götürürken hareketlerimi inceliyordu. Gitmemi istemediğini biliyordum yine de emin olmak zorundaydım. Bakışlarımı üzerinden çekip kapıya doğru çevirdim. Adımımı atacakken kolumdan tutarak yüzlerimizi birleştirdi...