Herkese iyi okumalar diliyorum.
Çok sevdiği halde sevmediğini söyleyebilecek bir kalp olduğunu sanmıyorum. Sanmıyorum da değil eminim hatta. Çok sevmek içten taşıp dilden çıkmak zorunda olan bir duyguydu ve benim çok sevdiğim sanki bunu duymaya bile katlanamıyordu. Ağzımı kapalı tutup sözcüklerin çıkmasına izin vermesem gözlerim dile geliyordu ve ben gözlerimi de kapadığımda ellerim , kollarım Pablo'yu sarıyordu. Çaresizce ve günden güne azalan umudumla seviyordum Pablo'yu.
Telefonu kapayıp gerilen omuzlarının gevşediğini gördüğümde ayaklarımın beni ona götürmesine karşı çıkmadım. Gevşeyen omuzlarına dokunup sıkabildiğim kadar sıktım.
"Daha iyisin?" Dediğimde aslında soru sormaktan çok durum tesbiti yapıyordum ama sormak da istemiştim. Daha iyi miydi?
"Omuzlarımdaki yükü paylaşmak mı istiyorsun sevgilim? " alaycı olmaya çalışan ses tonu, oyun oynamaya dahi gücünün olmadığını anlatıyordu bana.
"İyi günde kötü günde demiş miydik pek hatırlayamıyorum o günü ama demeden de evlenilmediğini biliyorum az çok." Omuzları tekrar gerildi ve ellerimi ucundan tutarak omuzlarından ayırdı. Dokunmama tahammül edemiyormuş gibi tuttuğu ellerimi havada bıraktı.
"Bir de o gün vardı değil mi? Dememiştik Eylül, iyi günde kötü günde dememiştik. İmzalarımızı , ölüm bizi ayırana kadarın altına atmıştık. "
Neden bu kadar gergin ve kime bu kadar öfkeli olduğunu bilmiyordum, sormuyordum da. Sorsam söyler miydi onu da bilmiyordum. Havada bırakılan ellerimin kontrolünü alıp arsızca boynuna doladım. Sandalyesinde oturmaya devam ediyordu ve sırtı sandalyesine yapışıktı. Aramızda sandalye olmasa göğsümde sırtını hissedebilecektim. Usulca yanağına yanağımı koydum ve derin bir nefes aldım. Alıştığım yeni yıkanmış toprak kokusunu bulamadım, bulduğum şey kesinlikle bir hazineydi. Pablo'nun yalnız , yalın teninin kokusunu almıştım ve derin derin soluyarak tüm damarlarımda bu kokunun akmasını istemiştim.
"Yapma Eylül." Duyduğum fısıltı ile nefesim yarım kalarak bir süre durdum. Ne yaptığımı bilmiyordum ve neyi yapmamalıydım anlamamıştım. Yılan gibi doladığım kollarımı boynundan çözüp mutfaktan çıkmayı düşünerek hareketlendim. Kollarımı yakalayıp beni üstüne doğru çevik bir hareketle çektiğinde şaşkınlıktan bir şey söyleyemiyordum.
"Sana zaafım olduğunu biliyorsun, sana karşı koyamadığımı öğrendin. Beni istediğin zaman alıyorsun, istemediğin zaman terk ediyorsun. Bana yemin ettiğin halde benden vazgeçiyorsun ve bir gün, seni özlediğimi bildiğin bir zamanda, sana aç olduğum bir zamanda arkamda durup sırtımı sana yaslamamı istiyorsun. Yapacağıma emin olduğun için. Yapacağım da Eylül peki sen? O sırtı bir kez daha bıçaklayıp ne zaman gideceksin? Beni tekrar karanlığa ne zaman hapsedeceksin? En azından bileyim yeminini tutmayacağın zamanı ki karanlığımda önüme geleni devirmeyeyim. "
Pablo'nun söylediklerini, Pablo'nun kucağında, Pablo'nun nefesi yüzümü yakarken ve gözleri ruhumu bile görebilecekmiş kadar derin bakarken dinledim. Haklıydı ve gitmeye çalıştığımı çözmüştü. Marcus anlatmış olsaydı söylerdi bana, uyarırdı emindim. Ne söyleyebileceğimi bilmiyordum. Tekrar gitmeyeceğimi söylemek aptallık olurdu çünkü verdiğim yemini iki kere çiğnemiştim. Yapabileceğim tek şey muhtaç olduğumu hissettirmekti o an ve ben günlerin muhtaçlığıyla yüzümü yakan nefesinin kaynağı dudaklarını dudaklarımın arasına aldım. Anında verdiği tepkiyle içimde kelebek sürüsü havalanmışçasına coşkulu bir şekilde öpmeye devam ettim.
"Beni son kez öpüyormuşsun gibi öp sevgilim. " nefes almak için dudaklarımızı ayırdığımızda söylediği sözler az önce uçan kelebeklerimin üstüne ölüm gibi yağmış, kalbimin ortasına ağırlık olarak dökülmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASLAN'IN PENÇESİNDE
RomanceElindeki kadehi ağır ağır dudaklarına götürürken hareketlerimi inceliyordu. Gitmemi istemediğini biliyordum yine de emin olmak zorundaydım. Bakışlarımı üzerinden çekip kapıya doğru çevirdim. Adımımı atacakken kolumdan tutarak yüzlerimizi birleştirdi...