Güneş: Deniz, ne zaman aramalarımıza ve yazdıklarımıza cevap vereceksin?
Güneş: Seni özledik
Güneş: Annen, baban, Demir ve biz senin için endişeleniyoruz.
Güneş: Gittiğinden beri Türkiye'ye dönmedin.
Güneş: Bizim gelmemize de izin vermiyorsun.
Güneş: Lütfen, kendini artık suçlama.
Güneş: Üzülmeni istemiyoruz.
Güneş: Bize geri dön.
●Görüldü.-----
Ter içinde beni günden güne bitiren uykumdan uyandım. Dışarıdan gelen yağmur sesi odamın boş duvarlarına çarpıyordu. Yanımda duran telefonuma uzandım ve saate baktım. Dersimin başlamasına iki saat vardı. Gelen mesaj bildirimlerini her zaman yaptığım gibi okumadan kaldırdım.
2 sene boyunca yabancı bir ülkede, kırık kalbim ve ben yaşama tutunmaya çalışıyorduk. Bu süre içinde ailemden ve arkadaşlarımdan uzaklaşmış, hiç biriyle konuşmaz olmuştum. Burada da tek tük arkadaş edinmiştim. Artık eskisi gibi insanlarla konuşmayı sevmiyordum. Çünkü insanların ilgisini ve sevgisini yanımda istemiyordum. Bu ilgi ve sevgi, benim hayatımın aşkını kaybetmeme neden olmuştu. İnsanlar ve onların anlamsız hırsları yüzünden sevdiğim insanın kalbi kırılmıştı ve o tüm suçu bana atmıştı. Belki de haklıydı. Ben olmasaydım Yosun, evinden ayrılmak zorunda kalmayacak. Yıllarca kırık bir kalp ile dolaşmayacaktı. Belki ben de o insanlar gibiydim. Belki en çok onun kalbinin kırılmasına bilerek sebep olmuştum.
Geceleri, eskisi gibi huzurlu bir uykunun kollarına kendimi attığımı sandığım her gün yeni bir kabusla uyanıyordum. Yosun, beni rüyalarımda yalnız bırakmıyordu. Sıcak kollarına beni alıyordu. Daha sonra o kolları yavaş yavaş soğuyordu ve sesi kulaklarımı çınlatıyordu.
"Senden nefret ediyorum."
Bir insandan nefret etmek bu kadar kolay mıydı? Nefret, ne demekti? Ben, hiç bir insana bunun gibi güçlü ve yıkan bir duygu beslememiştim. Yosun'a oynadığım nefret oyununda bu kelimeleri ona içtenlikle söyleyememiştim. Oyun olsa bile ona bu kelimeleri söylemek benim için ölümden beterdi. Lakin o, bunları çok rahat söyleyebiliyordu. Çünkü kalbini kırmak istediği kişinin sadece ben olduğunu biliyordu. Tüm ailesinin ve arkadaşlarının günahını da benim üzerime bu yüzden yüklemişti. Omuzlarım da kırık bir kalpten çok işlemediğim bir suçun izlerini taşıyordum. Oysa ben kalbimle baş başa kalmak istiyordum ama uykularım da bile huzuru bulamıyordum.
Kaldığım apartmandan çıkıp her gün yürüdüğüm yolları hızlı adımlarla geçtim. İngiltere'ye ilk ayak bastığımda canımı acıtan atmosferden kurtulduğum için çok mutlu olmuştum. Herkesten kaçmak için güzel bir seçenekti. Yosun'un nefretinden arda kalan enkazdan kaçmak için iyi bir yerdi. Fakat yanılmıştım. Ondan ve onun kalbimde bıraktığı nefretten asla kurtulamayacaktım.
Okulun yakınlarına geldiğimde cebimde her zaman taşıdığım bilekligi hissettim. Yürüdüğüm boş kaldırımda adımlarımı yavaşlattım ve cebimden onun için aldığım bilekliği çıkarttım. O gün bunu ona verirken yaşadığım heyecanı ve sevinci artık hiçbir zaman yaşayamayacağımı biliyordum. Bu bana verilmiş en büyük cezaydı. Bilekliği parmaklarımda gezdirdim. Bunu onum bileğinde kısacık bir an bile görmek kalbimin aşkla dolmasına yetmişti. O güne geri dönmek ve zamanı sonsuza kadar o gece de tutmak için her şeyimi verirdim.
Bakışlarım bir an karşı yola döndüğünde kalbimin hızlandığını hissettim. Doğru gördüğüme emin olmak için gözlerimi kapatıp tekrar açtım. Fakat o, tüm güzelliği ve ışıltısıyla karşı kaldırımda bana bakıyordu. Gülümsemesi yüzüne yayılmıştı. Bedenim titremeye ayaklarım uyuşmaya başladı. Dudaklarım onun adını fısıldadı.
"Yosun."
Daha sonra ona doğru koşmaya başladım. Fakat o, artık beni beklemiyordu. Kalabalığa karıştı. Onu yakalamak için hızla koştum.
"Yosun!"
Bağırışım onu durdurmadı. Bacaklarım acımaya, göğsüm yanmaya başladı. Hızımı yavaşlatmadım. Avucumun içinde sıktığım bileklik canımı yakıyordu ama umursamadım. Onu bulmuşken tekrar kaybedemezdim.
İnsanlara çarpıyordum ve ona son sesimle bağırıyordum. O bana bakmak yerine daha hızlı koşuyordu. Kalabalığı geçip kendini bir parka attı. Aramızda fazla mesafe yoktu. Onu yakalayabilirdim. Onu yakalayıp gitmesine bir daha izin vermeyebilirdim ama bunları yapamadım. Bir bedene hızla çarptım ve dengemi kaybedip geri düştüm. Düşmenin verdiği refleksle kapattığım gözlerimi açtım. O artık yoktu. Sadece onun yerine karşımda benim gibi yere düşmüş, ağlayan bir kız vardı. Kalbim kırıldı. Bir kez daha...
YN/ Gençken kalbin kırıldığında ve terk edilip açık yaraların kaldığında, bittiğinde inanamadığında... İşte o zaman biraz daha soğursun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENİZ |Texting
Short StoryOzan Deniz: Ne kadar aptalım değil mi? (Mesajınız gönderilemedi.) Ozan Deniz: Hâlâ sana tutunmak için bahaneler arıyorum. (Mesajınız gönderilemedi.) YOSUN |Texting adlı hikayenin devamıdır. Konuyu tam olarak anlamanız için ilk önce onu okumanızı ta...