Ozan Deniz: Ne kadar aptalım değil mi?
(Mesajınız gönderilemedi.)
Ozan Deniz: Hâlâ sana tutunmak için bahaneler arıyorum.
(Mesajınız gönderilemedi.)
YOSUN |Texting adlı hikayenin devamıdır. Konuyu tam olarak anlamanız için ilk önce onu okumanızı ta...
Deniz: O çocuğun bir pislik olduğu anlaşılmayacak şey değil
Deniz: Ama kalp işte
Deniz: Kimi sevebileceğimizi hiçbir zaman seçemedik
Yağmur: Bunu isterdim.
Yağmur: Kimi sevebileceğime kendim karar vermek
Yağmur: Onu ilk gördüğümde kalbimin atışlarıyla serseme döndüm
Yağmur: Bu ilk defa başıma geliyordu çünkü
Yağmur: Onun da öyle hissettiğini sanmıştım
Yağmur: Ama o ilgi delisiydi
Yağmur: Tabii ki benimle yetinmeyecekti
Yağmur: Her hatasına göz yumdum
Yağmur: İçtiğinde onu sokaklardan topladım
Yağmur: Beş parasız dolaştı, ben ona yardım ettim.
Yağmur: Ve büyük son
Yağmur: DEFALARCA ALDATILDIM.
Deniz: Senin suçun değildi.
Yağmur: Hayır, bu tamamen benim suçumdu.
Yağmur: Her neyse
Yağmur: Özür diliyorum.
Yağmur: Bir yabancının dertleriyle seni sıktım.
Deniz: Hayır
Deniz: Benden özür dileme
Deniz: Burada fazla Türkle karşılaşmadım.
Yağmur: Ah, evet ben de ilk seninle karşılaşıyorum
Yağmur: Gözün nasıl?
Deniz: Önemli bir şeyi yok
Yağmur: Emin misin?
Yağmur: Kendimi suçlu hissediyorum.
Deniz: Gerçekten, ben iyiyim.
Deniz: Benim derse gitmem lazım
Deniz: Şey, kendine dikkat et.
Yağmur: Sen de öyle.
-----
Akşam küçük apartman dairesine geldiğimde hiçbir şey yemeden odama çekildim. Bu aralar iştahım yerinde değildi. Belki de ben yemek hazırlayacak kadar kendimi iyi hissetmiyordum. Okula bile zor gidiyordum. Oysa ki, tıp okuyacağım için hayallerimde ne kadar mutluydum. Başarılı bir doktor olacaktım ve insanlara umut... Fakat hepsi birer geçmişte kalmış gibi hissediyordum. Ben kendi umudumu bulamazken bir başkasına nasıl umut olabilirdim?
Dün gece Yağmur'un attığı mesajları okumuştum. Ona cevap vermek istedim ama sorduğu soruyla sadece telefonu kapatıp kendimi huzursuz bir uykuya atabildim. Belki o da öyle yapmıştı. Kırık kalbimiz sadece buna izin veriyordu. Yaşadıkları, beni hatırlattı. Belki ikimizin de hikayesi bambaşkaydı fakat ben bir nefretin ateşinde yanmıştım o da bir adamın bozulmuş kalbiyle savrulup durmuştu. Yaşadığımız şeyler kolay değildi. Hiçbir zaman bir kalp kırıklığını kaldırabilecek ruha sahip olamamıştım. Bunu çok isterdim. Yosun gibi olmak çok isterdim.
Yatağıma uzandığımda gözlerimi tavana diktim. Yarın önemli bir sınavım vardı fakat buna çalışabilecek gücüm yoktu. Yosun'u düşündüğüm her dakika hayallerimden biraz daha uzaklaşıyordum. Acaba, şuan o neler yapıyordu? Benim gibi yemek yemiyor muydu, yoksa çok yemekten kilo mu almıştı? Yaşadığı yerde saat kaçtı? Mutlu muydu, yoksa her gün ağlıyor muydu? Bunları öğrenememek canımı yakıyordu. Beni cehennemin ortasında bırakıp gitmiş bir kızdı. Hiç acımadan, merhamet etmeden, yüzüme gülerek ve sonra sırtıma bıçağı saplayarak... Bana kazandığını göstermeyi zevkle kabul etmişti ve bana her gün bunu göstermekten çekinmiyordu. Bana acımıyordu. Belki de o şeytanın ta kendisiydi.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
--------
Ozan Deniz: Sen gittiğinden beri dünyam bir hiç
(Mesajınız gönderilemedi.)
Ozan Deniz: Seninle savaşmayı hiçbir zaman istemedim, sevgilim.
(Mesajınız gönderilemedi.)
Ozan Deniz: Bir savaş başlatmayı hiç düşünmedim.
(Mesajınız gönderilemedi.)
Ozan Deniz: Seni incitmeyi asla kabul etmedim.
(Mesajınız gönderilemedi.)
Ozan Deniz: Ne için savaştığımızı bile bilmiyorum.*
(Mesajınız gönderilemedi.)
Ozan Deniz: Neden aşk daima bir savaş alanı gibi hissettiriyor?*
(Mesajınız gönderilemedi.)
YN/ Neden aşk daima bir savaş alanı gibi hissettiriyor?