53

1.9K 157 109
                                    

"Vay canına!"

Brighton, küçüklüğümden beri görmek istediğim şehirler arasındaydı. Aileme, İngiltere'de okuma hayalimi bahsettiğimde onların buna karşı çıkmamasıyla, hevesle oluşturduğum gezi listeleri vardı. Gezmek istediğim her yeri harita üzerinde işaretlemiştim. O harita, artık çöpteydi. İngiltere'ye kaçmak için geldiğim gün, tüm o listeleri, broşürleri ve haritaları çöpe atmıştım. Çünkü artık bu ülke benim huzur içinde gezebileceğim bir ülke değildi. Kalp kırıklıklarımla saklandığım bir ülkeydi. Fakat, bugün tüm o listeleri tekrar oluşturmak istiyordum.

Yağmur, boynuna astığı küçük fotoğraf makinasını karşıdaki sonsuz maviliğe uzattı. Farklı karelerden fotoğraflarını çekerken bagaja koyduğum piknik sepetini çıkarmak için arabanın kilidini açtım. Bagajda duran küçük hasır sepetle üzerine koyduğum beyaz karelerden oluşan kırmızı örtüyü elime aldım ve bagajı gürültüyle kapattım. Yağmur, dikkatini hayran kaldığı denizden çekip bana döndü.

"Elinde tuttuğun sepet bir piknik sepeti mi? Bunu ne zaman hazırladın?"

Şaşkın bir neşeyle sorduğu soruya hafifçe gülerek omuz silktim. Gülüşü yüzüne yayıldı ve çimenlerin arasına kendini attı. İlk durağımız Seven Sisters Country Park'tı. Burada piknik yapabileceğimizi düşünmüştüm. Dün gece hazırladığım sepetten ve geri kalan planlardan Yağmur'un haberi yoktu. Onu şaşırtmak istiyordum. Hiçbir şey düşünmemesini sağlamak ve sadece bir gün akışına bırakmak...

Kendimizi bir ağacın altına attığımız da Yağmur hızlıca elimdeki örtüyü alıp çimlerin üzerine serdi. Bedenini örtünün üzerine bıraktığında etrafın fotoğrafını biraz daha çekti. Ben ise karşına oturup çok dolu olmayan sepetin içini boşaltmaya başladım.

"Aslında, yemek yapma yeteneklerim çok gelişmiş değil. O yüzden sadece birkaç sandviç hazırladım. Diğer meyvelerle aranın iyi olmadığını bildiğim için çileğimiz de var ve aynı zaman da içeceklerde..."

"Bunu düşünmen bile çok... hoş."

Önüne bıraktığım sandviçten bir ısırık aldı ve bakışlarını tekrar bana çevirdi.

"Fakat, yine de senin yemek yapma yeteneklerini geliştirmeliyiz."

Kahkaha attım. Belki haftalar sonra, tüm olanlardan sonra ilk defa isteyerek attığım bir kahkahaydı. Bunu tutabildiğim kadar uzun tuttum daha sonra gözümün önünde bir ışık patladı. Yağmur, gözünün önünde tuttuğu fotoğraf makinasını yavaşça indirdi.

"Daha sık gülmelisin."

Cevap vermedim. O da üstelemedi. Sessizce önümüzdeki sandviçleri yerken söylediği kelimeler beynimin içinde dolanıp durdu. Bir anlam arıyorlardı. Binlerce nedene tutunuyorlardı. Fakat, gerçeği bulamıyorlardı. Üzerinde düşünmek istemedim. Bugün sırası değil, Deniz. Fakat, yerinden çıkmak isteyen kalbimi nasıl dizginleyecektim?

"Buraya hep gelmek istiyordum. Babama küçükken yalvardığım zamanlar da oldu. Fakat, asla denk getirip gelemedik," dedi bir süre sonra. Düşüncelerimden kopmama yardım ettiği ve bu sessizliği bozduğu için ona minnettardım.

"Eskiden bir gezi listem vardı. Burası büyük bir ülke ve her karışını teker teker gezmek istediğim günlerde bir liste hazırlamıştım."

Cümleler dudaklarımdan istemsizce döküldüğün de onları tutamadım. Geçmişten bahsetme! Geçmişten bahsetme!

"Nedense, artık öyle bir listenin olduğunu düşünmüyorum."

Güldüm. Bu kırık bir gülüştü. "Beni iyi tanıyorsun."

DENİZ |TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin