Jessica: Arkadaşıma ne yaptın?
Deniz: Ne?
Jessica: Sorum açık
Jessica: 1 haftadır ortalarda yoksun
Jessica: Yağmur, seni her sorduğumda üzerime bir panter gibi atlıyor.
Jessica: Aranızda bir sorun mu var?
Deniz: Hayır, hayır yok
Jessica: Sana inanmıyorum.
Deniz yazıyor...
Deniz çevrimiçi
Deniz yazıyor...
Deniz: Tamam, var.
Deniz: Ama bilerek oluşan bir şey değil
Deniz: Halletmeye çalışacağım
Jessica: Çabuk olsan iyi olur
Jessica: Biz okulun karşısındaki kafede oturuyoruz
Jessica: Bilmek istersin diye söyledim ;)
●Görüldü.-----
Avucumun içinde duran bilekliği nazik bir şekilde masanın üzerinde duran çerçevenin yanına bıraktım. Çerçevede duran fotoğrafa bakışlarımı çevirdiğimde dudaklarımda oluşan buruk bir gülücüğe engel olamadım. Mezuniyet balosundan kalma siyah beyaz bir fotoğraftı. Elim, Yosun'un belini nazikçe kavramıştı. Yosun, hafif bir tebessüm sunmuştu dudaklarına. Zarifti, güzeldi. Kalbimi hâlâ titretiyordu. Acısıyla ve parçalanmış sevgisiyle...
Bakışlarımı çerçeveden ayırıp, pencereye yönelttim. Güneş batmaya başlamış, etrafa tatlı bir kızıllık yaymıştı. Derin bir nefes aldım ve Jessica'nın attığı mesajları düşünmek için kendimi zorladım. Yağmur'u kırdığımı biliyordum. Son konuşmamız üzerinden neredeyse 1 hafta geçmişti ve biz birbirimizden hiçbir şekilde haber almamıştık. O, son yazdığım mesajlara cevap vermemişti. Ben de söylediğim sözlerin pişmanlığını, onu arayarak dile getirmemiştim. Yaptığım şeyi asla savunmuyordum. Fakat ona yalan söylemekten nefret ediyordum. Üzerimde söylenmesi gereken gerçeklerin varlığıyla yaşıyordum. Onun iyiliği için susuyordum ama o, bunu hissediyormuş gibi üzerime geliyordu. Söylemem için diretiyordu. Yalanlarımı savunma şeklim onu kırmaktı. Suçluluk psikolojisi içindeydim ve o ileride bir psikolog olacaktı. Yalanlarımı anlayacak diye çok korkuyordum. Gerçekleri öğrenecek diye çok korkuyordum.
Kalbim onu korumam gerektiğini söylüyordu. Sanki o, her an kırılabilecek bir cam bebekti. Ben onu sağlam tutamazsam düşer ve parçalara ayrılabilirdi. Bunu istemiyordum. Onu sağlam tutmalıydım. Onu tüm gerçeklerden uzak tutmalıydım. Belki de onu kendimden uzak tutmalıydım. Hayır, bunu yapmak istemiyorum. Yağmur'u görmek istiyordum ama ne diyecektim ki? O aptal cümleyi hiç söylememeliydim.
Kendimi birden arabama binmiş, çok uzak olmayan kafeye sürerken buldum. Hiç düşünmeden verdiğim kararla Yağmur'u görmeye gidiyordum. Belki beni gördüğünde suratıma bir yumruk da o atardı. Ya da sarılırdı. Sarılmasını tercih ederdim.
Arabadan indiğimde hava daha da kararmıştı. Cesaretimi toplayıp kafenin kapalı kapısını açtım. Kapının üzerindeki küçük çan çalmaya başladı. Gözlerimi etrafta gezdirdim ve ayağa kalkmış gitmek için hazırlanan kızı buldum.
Yağmur, beni farkettiğinde hafifçe tebessüm etti ve dudakları sessiz bir selam verdi. Jessica ayağa kalkıp yanıma geldi ve hafifçe birbirimize sarıldık.
"Hiç gelmeyeceksin sanmıştım."
Sessizce kulağıma fısıldadığı cümleye cevap vermedim. Jessica yanımdan ayrılıp yerine oturdu ve önünde duran fincanı elleri arasına alıp dikkatini bizden çekti.
"Gidiyor muydun?" dedim elindeki çantayı işaret ederek. Hafifçe başını salladı. Şu an yumruk atmasıni bile tercih ederdim.
"Josephle görüşmem gerekiyor."
Kelimeler üzerime bir yıldırım gibi çöktüğünde kalbim hızlanmaya, bedenim titremeye başlamıştı. Josephle mi? Ayaklı keşle? Hayır, hayır hayır! Neden?
"Görüşmediğinizi sanıyordum."
Tekrar omuz silkti. Neden onunla görüşeceğini söylemedi. Söylemesini beklemiyordum zaten. Bedenimde dindirmeye çalıştığım öfkenin yeniden dolduğunu hissettim. Tekrar konuşmaya mı başlamışlardı?
"Ah, geç kalıyorum. Gitmeliyim."
Sadece ardından bakmakla yetindim. Parçalanmaması için tuttuğum cam bebeği, kendi ellerimle yere fırlatmıştım.
YN/ Nasıl gidiyor, düşünceleriniz neler? Çekinmeyin çekinmeyin :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENİZ |Texting
Kısa HikayeOzan Deniz: Ne kadar aptalım değil mi? (Mesajınız gönderilemedi.) Ozan Deniz: Hâlâ sana tutunmak için bahaneler arıyorum. (Mesajınız gönderilemedi.) YOSUN |Texting adlı hikayenin devamıdır. Konuyu tam olarak anlamanız için ilk önce onu okumanızı ta...