"Onunla hâlâ konuşmadın mı?"
Kısık sesi kulaklarıma dolduğunda gözlerimi yeşil çimlerden ayırıp Jessica'nın yüzüne çevirdim. Parfüm kokusu sesinden önce ulaşmıştı aslında. Fakat ben, konuşmasını beklemiştim. Karşıma oturduğunda kaşları çatıldı. Sıkıntıyla, aldığım oksijeni ciğerlerime ulaşamadan geri verdim.
"Konuşamıyorum."
Gözlerinin içindeki sertlik, yerini anlamsız bir şefkate bıraktı. Anlayışlı ses tonu hafif, sıcak bir esinti gibi kalbimin duvarlarına vuruyordu.
"Onun üzülmesini ben de istemiyorum ama neler döndüğünü bilmiyoruz, Deniz. Joseph bir bataklıkta yaşıyor. Fakat, onun o bataklığa ne kadar çekildiğini bile bilmiyoruz. Ya aynı bataklığa Yağmur'da çekilirse? Korkuyorum. Üzüleceğini biliyorum ama bunu ona yapamayız."
Düşünceler beynime akmaya başladığında, kalbimde oluşan sızı ruhuma iğneler batırıyordu. Bu işi Yağmur'a bulaştırmadan çözebilirdik. Ona hissettirmeden, Joseph'den uzak durmasını sağlayabilirdik. Fakat Yağmur, her şeyden habersiz kendini karanlığın kucağına atmıştı. Dün gece yaptığımız konuşma belirsizliklerle doluydu. Onu sevmiyorsa neden onun yanındaydı?
"Onu sevmediğini söyledi," dedim gözlerimi kızın gözlerine dikerek. Sıkıntıyla nefes aldığında parmaklarını alnına bastırdı. Benim gibi, düşüncelerinde boğuluyor olmalıydı.
"Anlayamıyorum. Yağmur, tekrar ona dönmek gibi bir aptallığı asla yapmaz, buna eminim. Bana hiçbir şey anlatmıyor. Sadece anlamaya çalıştığını söylüyor ama neyi anlamaya çalıştığını bile bilmiyorum."
Cevap vermedim. Düşünmekten yorgun düşen beynim kelime üretmek için hareket edemiyordu. Bir süre aramızdaki sessizlik büyüdü, büyüdü, büyüdü. Daha sonra, önce söylemesi gereken şeyi söylemediği için elini alnına vurdu.
"Kahretsin, unuttum! Bu akşam Joseph'in bir arkadaşıyla görüşmemiz gerekiyor. Ondan bilgi alabiliriz," dedi kısık sesle.
Kaşlarımın çatılmasına engel olamadım.
"Ne için bilgi alacağız?"
"Bak, Joseph'in uyuşturucuya yeni başladığını düşünüyorum. Ne kadar orospu çocuğu olsa da o bizim arkadaşımızdı. Onu tanıyorum, daha önce kullanmadığına yemin edebilirim."
Bir an Yağmur'un aslında her şeyi bildiği hissi kalbime oturdu ama buna takılmadım. Eğer onun, o tozları kullandığını bilseydi eminim sessiz kalmazdı. Kalmazdı, değil mi?
"Peki, bu arkadaşı bize istediğimiz bilgiyi verecek mi?"
Dudakları tehlikeli biçimde yana kıvrıldı. Bir elini çimlerin üzerine bastırdı ve ağırlığını eline vererek hafifçe uzandı. Diğer elini saçlarının arasından geçirdi ve bana bir bakış attı. Kanımı donduran bir bakış...
"O iş bende. Bilirsin, erkeklerin bana zaafı var, özellikle Alex'in," dedi göz kırparak.
Bakışlarımı ondan çekip arkasındaki noktaya odaklandığım da kalp atışlarım hızlanmaya başladı. Öfke damarlarımda arsızca gezerken, gözlerimi avına odaklanmış bir yırtıcı gibi kıstım. Mideme sayısız yumruk yiyordum. Bu histen nefret ediyorum. Bu histen nefret ediyorum.
Jessica, kararmış bakışlarımı farkedip gözlerimin odaklandığı noktaya döndüğünde sesi sanki aramızda kilometreler varmış gibi uzaktan geliyordu.
"Yüce İsa aşkına!"
Joseph'in eli kızın omuzunu hafifçe okşadığında, Yağmur huzursuzca etrafa bakıyordu. Bir anda sanki hissetmiş gibi gözleri gözlerime tutundu. Omzu Joseph'in dokunuşundan kurtulduğunda bakışları bir süre gözlerimde oyalandı. Bakışmamız uzundu. Öfke, sanki vücudumun bir parçasıymış gibi yer edinmişti. Onun elini kırmak istiyordum. Onun elinin tüm kemiklerini derisinden ayırmak istiyordum. Derin bir nefes almaya çalıştım ama oksijen bir alev olup soluk borumu yakıyordu. Yağmur, bakışlarını bakışlarımdan çekti. Gözü önümde oturan arkadaşına kaydığında dişlerini sıktığını gördüm. Fakat bu benim hayal ürünümdü.
Hafif bir baş selamı verdikten sonra Joseph'le kütüphanenin içine girdiler. Jessica beni göz hapsine aldığında öfkenin dinmesi adına birkaç kez öksürdüm.
"Onu deli gibi kıskanıyorsun, değil mi?"
Onu kıskanmak... Eğer benliğimi ele geçiren öfkenin tadını almasaydım bunu sonuna kadar inkâr edebilirdim. Fakat Yosun, bana asla göstermediği şefkatiyle Kuzey'e sarıldığında ne hissediyorsam, şuan da aynı şeyleri hissediyordum. Bunu istemiyordum. Bu duygu beni boğuyordu. Okyanusun en dibine batmış cesedimi buluyordum.
Sessiz kaldım. Bazı şeyleri dile getirmekte zorlanıyordum. Kendime bile itiraf etmekten korktuğum konular hakkında düşünmemeye çalışıyordum ama her seferinde önüme çıkıyorlardı. Erteliyordum. Ertelemeye devam ettikçe tükeniyordum.
Oturduğum çimlerden kalktığımda Jessica'ya kısa bir bakış attım. Öfkenin ardında bıraktığı yıkımı, ses tonumun yansımasında buldum.
"Beni ararsın."
-------
Yağmur: Ah, dersim erken bitti ve bil bakalım kim evinin önünde dolanıyor???
Deniz: Evimin önünde misin?
Yağmur yazıyor...
Yağmur çevrimiçi
Yağmur yazıyor...
Yağmur: Aslında film koleksiyonunda Smallville'nin tüm sezonları gözüme çarpmıştı.
Yağmur: Bugün izlemek için güzel bir gün olabilir :)
Deniz yazıyor...
Deniz çevrimiçi
Deniz yazıyor...
Deniz: Ah, kütüphanede biraz araştırma yapmam lazım
Deniz: Geç bitebilir
Yağmur: Peki, yanına geleyim
Yağmur: Sana yardım edersem erken bitmiş olur :)
Deniz yazıyor...
Deniz çevrimiçi
Deniz yazıyor...
Deniz: Aslında, ben yalnız çalışırım.
Deniz: Yani prensip meselesi...
Yağmur: Upss
Yağmur: O zaman evinin merdivenlerini serbest bırakmalıyım
Deniz yazıyor...
Deniz çevrimiçi
Deniz yazıyor...
Deniz: Anahtarın yerini biliyorsun
Deniz: İşimi erken bitirmeye çalışacağım
Yağmur yazıyor...
Yağmur çevrimiçi
Yağmur yazıyor...
Yağmur: Önemli değil, daha sonra izleyebiliriz.
Deniz: Yağmur, anahtarlar paspasın altında...
●Görüldü.YN/ Ne yapmaya çalışıyorsun, Yağmur?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENİZ |Texting
Short StoryOzan Deniz: Ne kadar aptalım değil mi? (Mesajınız gönderilemedi.) Ozan Deniz: Hâlâ sana tutunmak için bahaneler arıyorum. (Mesajınız gönderilemedi.) YOSUN |Texting adlı hikayenin devamıdır. Konuyu tam olarak anlamanız için ilk önce onu okumanızı ta...