Yağmur: Bir gün daha geçti... (00.00)
Yağmur: Ve ben onu kurtarabilecek hiçbir şey yapmadım.
Yağmur: Uyumaktan korkuyorum
Yağmur: Uyurken onu kaybetmekten korkuyorum.
Yağmur: Sadece bir telefonla ölüm haberini almaktan korkuyorum.
Yağmur: Telefonum her çaldığında, hızla atan kalbimi dizginleyemiyorum.
Yağmur: Uyuduğum bir gece yarısı onun bir bar köşesinde yüksek doz uyuşturucudan öldüğünü düşünmek...
Yağmur: Ama onu hâlâ kurtarmıyorum.
Yağmur: İlerleyemiyorum, Deniz.
Yağmur: İlerlemek istiyorum.
Yağmur: Onun güvende olduğunu bilerek uyumak istiyorum.
Yağmur: Bana kızıyorsun.
Yağmur: Belki de hâlâ ona aşık olduğumu düşünüyorsun.
Yağmur: Ama inan ona aşık değilim...
Yağmur: Sadece kalbimde artık yeri olmayan bir çocuğu korumak istiyorum.
Yağmur: Çünkü o benim hayatıma bir şekilde girdi ve izini bıraktı.
Yağmur: İyi ya da kötü
Yağmur: İnan bu umrumda değil.
Yağmur: Sadece onun ölümü bu kadar kolay olmamalı...
Yağmur: Onun aşık olması gerekiyor,
Yağmur: Kırdığı kalbimin acısının, başka bir kız tarafından kırılan kalbinin acısıyla çıkması gerekiyor.
Yağmur: Onun yaşaması gerekiyor, Deniz.
Yağmur: Kimse böyle ölmek istemez.
Yağmur: O ölmek istemez.
Yağmur: O ölmemeli...
-----
Rüzgâr şiddetini arttırdığın da elimde tuttuğum şemsiyenin, parmaklarım arasından kayıp gitmemesi için sıkıca tuttum. Yağmur toprağın üzerine yavaşça iz bırakırken gözlerimi mezar taşlarından alamıyordum.
Buraya neden gelmiştim?
Omzuma konulan bir elin varlığını hissettiğimde başımı hafifçe arkaya döndürdüm. Güneş'in yağmur yüzünden ıslanmış yüzü karşıma çıktı. Onu senelerdir görmeme rağmen hiç değişmemişti. Bana burukça gülümsedi ama gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Yüzü yağmur yüzünden değil, ağladığı için ıslanmıştı. Peki neden ağlıyordu?
Konuşmak için dudaklarımı araladım fakat şiddetli bir gökgürültüsü buna engel oldu. Gözlerimi ondan ayırıp etrafa bakmak istedim. Görüşüm bulanıktı. Etrafı net göremiyordum ama mezar taşlarını rahatlıkla okuyabiliyordum. Sadece yağmurun toprakla buluştuğu sesi işitiyordum. Tekrar Güneş'e döndüğüm de arkamda olmadığını gördüm. Onun yerini Kenan almıştı. Elinde beyaz bir gül tutuyordu. Ağlıyordu ve bunu saklama gereği duymuyordu. Kenan hiç ağlamazdı ki... Neler oluyordu?
Konuşmak istedim ama bunu yapamadım. Boğazım düğümlenmiş, dilim kesilmişti. Kelimeler beynimde şekilleniyordu fakat sözcüklere dökülemiyordu. Rüzgâr şiddetini arttırdı ve tuttuğum şemsiye ellerimden kayıp gitti. Yağmur, kısa bir süre içinde beni sırılsıklam bıraktı. Şiddetini arttırmıştı ve daha da arttırmayı planlıyordu.
Kenan elinde tuttuğu gülü bana uzattı ve eliyle arkamda duran bir noktayı işaret etti. Gülü aldım ve arkaya döndüm. İşaret ettiği noktayı bulanık görüyordum. Görüşümü düzeltmek adına gözlerimi bir kaç kez kırpıştırdım. Damlalar yüzüme çarpıyordu. Sonra onu gördüm. Mezarın derin çukuruna gömülmeyi bekleyen bedenini... Yağmur'un acımasızca vuran yüzünü... Yosunlar sarmış el bileklerini ve gözlerime değen gözlerini... Kalbimde bir acı hissettim. Onu bulmuştum. Seneler sonra onu görmüştüm fakat o şuan bir ölüden farksızdı. Bana bakıyordu ama ruhsuzdu. Ruhu neredeydi? O neredeydi?
Ruhu kalbime hançeri saplamıştı ve onu daha da hissetmem için ileri geri hareket ettiriyordu. Defalarca saplamıyordu. Defalarca saplasaydı, acıyı bu kadar hissedemezdim. Fakat hissediyordum. Acı her yerdeydi. Beynim uyuşmaya başlamıştı. Bağıramıyordum ama feryat figan ağlamak istiyordum. Göz yaşlarım kurumuştu.
Yosun ölmüştü.
Ruhu, bana acı veriyordu.
Yosun ölmüştü.
Ruhu, bana hep acı vermişti.
YN/ Kalbini sökmek istiyorlar. Kalbini koru, benim için...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENİZ |Texting
Short StoryOzan Deniz: Ne kadar aptalım değil mi? (Mesajınız gönderilemedi.) Ozan Deniz: Hâlâ sana tutunmak için bahaneler arıyorum. (Mesajınız gönderilemedi.) YOSUN |Texting adlı hikayenin devamıdır. Konuyu tam olarak anlamanız için ilk önce onu okumanızı ta...