54

1.7K 168 54
                                    

Deniz: Ne saçmalıyorsun sen?

Kuzey yazıyor...

Kuzey çevrimiçi

Kuzey yazıyor...

Kuzey: Çok üzgünüm, Deniz.

Kuzey: O gün Yosun'a yardım etmemeliydim.

Kuzey: Yemin ederim bilmiyordum

Kuzey: Onun gideceğini bilsem buna engel olurdum

Kuzey: Çok özür dilerim...

Deniz yazıyor...

Deniz çevrimiçi

Deniz yazıyor...

Deniz: O, nerede?

Kuzey yazıyor...

Kuzey çevrimiçi

Kuzey yazıyor...

Kuzey: İtalya'da

Kuzey: Kuzeninin yanında, Roma'da yaşıyormuş fakat şuan kendi evinde kalıyor

Kuzey: Bir okulda mimarlık okuyor

Kuzey: Tam adresini biliyorum, Deniz.

Deniz yazıyor...

Deniz çevrimiçi

Deniz yazıyor...

Deniz: Tamam.

Kuzey yazıyor...

Kuzey çevrimiçi

Kuzey yazıyor...

Kuzey: Tam adresini istemiyor musun?

Deniz yazıyor...

Deniz çevrimiçi

Deniz yazıyor...

Deniz: İsteyeceğimi sanmıyorum.

Kuzey: Ama

Deniz yazıyor...

Deniz: Lütfen, Kuzey.

Deniz: Yine de teşekkür ederim

Kuzey: Eğer fikrini değiştirirsen, biliyorsun buradayım.
Görüldü.

-----

"Çok sessizsin."

Önümde başka bir arabanın olmamasını fırsat bularak biraz daha hızlandım. Yağmur'un sesini duyduğum da burukça tebessüm ettim. Günün sonunun böyle bitmesini istemiyorum. Bu yanımdaki kıza en büyük haksızlıktı. Fakat, kalbimin acısını her yerimde hissediyordum. Öğrendiklerim üzerime yeniden büyük bir yük bırakırken nasıl sesimi çıkarabilirdim?

"Sanırım biraz yoruldum," dedim aklıma gelen ilk yalanı dile getirerek. Bakışları benim üzerimdeydi, biliyordum ama gözlerimi onunla buluşturamıyordum. Eğer ona bakarsam yeniden onun dizlerine sığınacaktım. Artık olmazdı. Ona karşı hislerimin bu kadar karmaşık olması zaten benim suçumdu. Şimdi tekrar beni terkeden bir kız için ona sığınamazdım. Ne kadar ona sığınmak için can atsam da?

"Kötü bir şey yok değil mi?"

Cevap vermedim. Sadece eve gidip onunla olan bütün fotoğraflarımızı yakmak istiyordum. Yosun'un hâlâ nefes aldığını bilmek beni mutlu etse de kalbimin acısını dindiremiyordum. Artık, yerini biliyordum. Hep bunu istememiş miydim zaten? Peki, neden bunu istememiş gibi davranıyordum? Neden, şuan bir uçak bileti almıyordum?

Uzun dakikalardan sonra arabanın içinde çalan müziği, yağmaya başlayan yağmur sesi kesti. Arabanın hızını biraz düşürdüm ve bu fırsattan yararlanarak yanımda oturan kıza bakışlarımı değdirdim. Başını cama yaslamış, gözlerini kapatmıştı. Düzenli nefes alış verişi uyuduğuna işaret ediyordu. Acaba, ne düşünüyordu? Belki benimle tekrar bir yolculuğa çıktığına pişman olmuştur.

Kahretsin!

Onun pişman olması en son istediğim şeydi. Bazen ona gerçekten iyi davranmadığımı düşündüm. Yanındayken dengesiz gibi davranıyordum. Onu bazen kendime çekiyor, bazen en uzağa itiyordum. Bana neden katlanıyordu ki? Yosun bana katlanamadığı için gitmemiş miydi? Belki Yağmur'da giderdi. Neden gitmesin ki...

Düşünme! Düşünme!

Şehre tekrar girdiğimizde kırmızı  ışıkta durdum. Yağmur hâlâ uyanmamıştı. Fakat onu evine bırakmam için onu uyandırmalıydım. Kısık sesle adını birkaç kez seslendim. Lakin beni duyduğundan oldukça şüpheliydim. Kıpırdamamıştı bile! Çareyi onu dürtmekte buldum. Omzuna hafifçe dokunduğumda tenimin ne kadar soğuk olduğunu onunsa bir güneş gibi yandığını farkettim. Dokunuşum irkilmesine neden oldu ve uyku mahmuru gözlerini gözlerime dikti. Ah, öyle güzel bakıyordu ki... Joseph aptalın tekiydi!

Bakışmamızı bölen şey arabanın içine dolan korna sesiydi. Aniden gaza bastığımda araba biraz sallandı.

"Şey... Seni eve bırakmam için uyandırmam gerekiyordu."

Başını hafifçe salladı ve koltukta oturuşunu dikleştirdi.

"Aslında, metroyla gidebilirim. Evim senin evine oldukça uzak."

"Bunu kabul edeceğimi düşünmüyorsun değil mi?"

"Sadece, şansımı denemiştim."

-----

Arabadan çıktığımızda ikimizde sessizdik. Veda zamanının bu kadar hızlı geldiğine inanamıyordum. Hele ki sonunun böyle neşesiz bitecek olmasına...

"Bugün gerçekten hiçbir şey düşünmeden bir gün yaşayabileceğimi bana kanıtladın. Bunun için sana minnettarım."

Verenda'nın merdivenlerine çıkmadan karşımda durdu. Bana hafifçe gülümsedi. Gülüşünü hafızama kazımak istedim.

"Gülüşünün solmasına izin veremezdim."

Onun gülüşü bir hastaya ilaç oluyordu. O hasta, bendim. Yosun'un zehirli nefretiyle ölüme mahkum edilmiştim. Lakin, Yağmur'un güzel gülüşüyle iyileşebilirdim. Burnum sızlamaya başladığında ağlayacağımı düşündüm. Bana acı veriyordu. O ve onun gölgesi... Bundan nasıl kurtulabilirdim? Bundan kurtulmak için Yağmur'u o gölgenin altına çekebilir miydim?

Yanıma yaklaştı ve parmak uçlarında yükseldi. Dudakları yanağıma hafifçe dokunduğunda kalp atışlarım hızlanmaya başladı. Yakınlığı midemi harekete geçirdi. Ağlamak istiyordum. Ağlamamalıydım.

Geri çekildiğin de burukça gülümsedi.

"Ne olursa olsun, ben de senin gülüşünün solmasına izin vermeyeceğim."

Arkasına döndü ve yavaşça merdivenleri çıktı. İşte, buydu. Bir kız gülüşümün solmasını zevkle izlemişti. Diğer kız ise onun solmasına izin vermeyeceğini dile getiriyordu. Ben, Ozan Deniz Eren, kalbimi kıran kızın peşinden gitmeye devam eden o çocuktum. Yine onun peşinden sürüklenecek miydim? Kan kaybıyla ölecek miydim? Yoksa, diğer kızın ayaklarına kapanıp beni iyileştirmesi için yalvaracak mıydım?

"Yosun'un yerini biliyorum."

Yağmur adımlarını durdurdu ve bir süre öylece durdu. Bedenini bana doğru döndürdüğünde anladım ki bu cümle güneşli bir günün ardından üzerimize dolu gibi yağmıştı. Ben bu dolunun altında bir sığınak arıyordum ve o sığınak Yağmur'dan başkası olamazdı.

YN/ Kuzey, buralardan bir süre ayrılma :)

DENİZ |TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin