21

2.4K 221 42
                                    

Joseph'i omzuma yasladım ve Yağmur'un, evin kapısını titreyen elleriyle açmasını bekledim. Buraya gelene kadar eski sevgilisini evime almamam konusunda bana nutuk çekse de sözlerini dinlememiştim. İçten içe Yağmur'un da onu dışarıda bırakmaya niyetinin olmadığını biliyordum. Sadece cesareti yoktu. Tüm kırıklıklara rağmen bunları dile getirmeye cesareti yoktu.

Uzun bir uğraştan sonra kapının kilidini döndürdü ve kapıyı sonuna kadar açtı. Joseph, üzerime ağırlığını daha çok vermişti. Onu zorlada olsa oturma odasındaki koltuğa attım. Hiç irkilmedi ve uyanmadı. Yağmur bakışlarını bana değdirdi. Her şeye rağmen kısa bir gülücük için kıvırdı dudaklarını...

"Kahve ister misin?"

Aklını dağıtmak için bir şeylerle uğraşmaya ihtiyacı olduğunu düşündüm. Kafamı hafifçe salladım. Onu ilk defa böyle görmüyordum. İlk karşılaştığımız gün de bu halinden pek farksız değildi. Kalbim ağrıdı. Yağmur, mutfağa gittiğinde deliler gibi sevdiği çocuğa baktım. Rezil bir haldeydi. Yağmur'u defalarca aldatmıştı ama bunu hiç sıkıntı etmiyordu. Onu sevdiğini söylüyordu ama başka kızların kollarına koşuyordu. Acınasıydı. Bir an kendimi düşündüm. Yosun benden nefret ederken ve bunu acımasızca dile getirirken yine onu seviyordum. Yine onun kollarında huzur buluyordum. Kalbim yine onun için atıyordu. Fakat karşımda ki çocuk kendisine deli gibi aşık olan kıza bunların hiç birini hissetmemişti. Bedenim barda olduğu gibi ısınmaya, kalbim nefretle atmaya başladığı zaman düşüncelerimden uzaklaşmak istedim. O an çalan telefon sesi kurtarıcım olmuştu. Benim telefonum değildi. Ses, Joseph'in cebinden geliyordu. Bir metal grubunun şarkısı çalıyordu. Normalde kimsenin özel eşyalarını karıştırmayı tercih etmezdim fakat etraftaki ses beni buna mecbur bırakmıştı.

Çocuğun yanına gidip deri ceketindeki cepleri aradım. Çalan telefonla beraber elime küçük kilitli poşetde geldi. Telefonu sessize alıp küçük poşete bakışlarımı yönelttim. İçinde beyaz bir toz vardı. Düşünceler beynime şimşek gibi çaktığında ellerim titremeye başladı. Bu olamazdı değil mi? Bu elimde tuttuğum poşet uyuşturucu olamazdı. Olmamalıydı.

"Kahvene şeker ister misin?!"

Duyduğum ses ile boş bulunup poşeti yere düşürdüm. Almaya zamanım olmadan Yağmur görüş açıma girmişti.

"Sorumu duydun mu?"

Hızla başımı sallayıp ayağımla poşeti koltuğun altına ittim. Yağmur kaşlarını çattı.

"Peki, cevabın ne? Ayrıca neden yüzün bir hayalet görmüş gibi?"

"İki şeker... Kahveme iki şeker koyabilirsin."

Yağmur yüzüme bakmaya devam etti sonra omzunu silkip mutfağa geri döndü. Ben ise beynimdeki düşüncelerimi nasıl susturabileceğimi ve gördüklerimi nasıl unutabileceğimi düşünüyordum.

-----

Deniz: Seni evine bırakabilirdim.

Yağmur: Sana zaten zorluk çıkarttım, Deniz.

Deniz: Şunu söyleyip durma

Deniz: Kutsal arkadaşlık yasasını benden daha iyi biliyorsun.

Deniz: Neden uygulamama izin vermiyorsun?

Yağmur: Arkadaşını defalarca aldatan eski sevgilisine merhamet etmek bu yasanın bir maddesi değil

Deniz: Bunu onun için değil

Deniz: Senin için yaptım.

Deniz: Bazı şeyleri söylemek için dile getirmene gerek yok, Yağmur.

Deniz: Senin söyleyemediğin şeyleri ben biliyorum.

Yağmur: Ben...

Yağmur: Ben bırakamıyorum

Yağmur: Kendimden ve ondan nefret ediyorum.

Yağmur: Neden böyle olmak zorunda?

Deniz: Kendini yıpratma artık

Deniz: Uyu hadi

Yağmur: Deneyeceğim :)

Deniz: Sevinirim :)

Yağmur: İyi geceler, Deniz.

Deniz: İyi geceler, İngiltere'nin Yağmuru :)
Görüldü.

YN/ Gün geçmiyor ki Deniz şöyle rahat bir uyku uyusun...

DENİZ |TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin