30

2.2K 205 40
                                    

Telefonum, cebimde bir kere daha titrediğinde tuttuğum nefesi sesli bir şekilde geri bıraktım. Annemin aramalarını sürekli meşgule atıyordum fakat o beni ısrarla aramayı bırakmıyordu. Üşüdüğümü hissettim. Onları çok özlemiştim. Annemi çok özlemiştim. Bazen, tüm üzüntüm ve gözyaşlarımla ördüğüm duvarı yıkmak istiyordum. Onlara ulaşmak... Annemin sıcak kucağına ulaşmak... Neden artık imkansız geliyordu?

Telefon bir süre titredikten sonra durdu. Kalbimin kırıklarıkları göğüs kafesime batmaya başladığında başımı önümde duran kitapların arasına gömdüm. Kendimi kütüphanenin en sakin köşe kısmına kapatmıştım ve ders çalışmaya çalışıyordum. Eskiden benim için oynamam için bana verilen oyuncaktan ibaretti. Ders çalışmak kolaydı, eğlenceliydi. Zihnimi toparlayabildiğim tek yerdi. Fakat 2 sene önce girdiğim sınav onun da sonunu getirmişti. Artık zihnimi toparlayabildiğim hiçbir yer yoktu.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun?"

Duyduğum kısık ve kızgın sesle kitapların arasındaki yüzümü sesin yönüne çevirdim. Jessica, kısık gözlerle yüzüme bakıyordu.

"Yağmur'u göz göre göre o çocuğa mı kaptıracaksın?"

Sesini kısık tutmak için çabalıyordu. Fakat bu ona işkence gibi geliyordu. Yüzü buruşmuştu. Ben de duyduklarımla kaşlarımı çatmadan duramamıştım. İçimde bir yerlerde saklanan sesimi aradım.

"Seni anlayamıyorum."

Derin bir nefes bıraktı. Karşımda oturduğu sandalyeden kalktı ve benim de kalkmamı istediğini toplamaya başladığı kitaplarımdan anladım. Neler oluyordu, bilmiyordum. En son, Yağmurla tekrar tartıştıktan sonra ona yazmamıştım. Aramızdaki sessiz savaşın 2. haftasındaydık. Bunu nasıl düzelteceğimi bilmiyordum. Hızlı adımlarla kütüphanenin arka kapısından çıktığında onun arkasında kalmıştım. Yetişmek için beni beklememişti. Adımlarımı biraz daha hızlandırdım. Bahçeye çıktığımızda bana döndü ve kitaplarımi ters bir şekilde bıraktı.

"Yağmur tekrar Josephle konuşmaya başladı."

Kelimeleri kulaklarımdan süzülüp beynimde hızlıca anlam kazandı. Kalbime indiğinde ise derin bir sessizliğe büründü. Etraftaki sesler bir anda sustu. Belki 3 saniyeliğine hayat durdu. Yapraklar kıpırdamadı, kuşlar ötmedi, esen rüzgar vücuduma çarpmadı. Kalbimin kırık parçaları acı içinde kelimelere battı. 3 saniye dolduğunda, dünya kendine geldi. Fakat kelimeler öldü. Ben ise sadece yüzümü sabit tuttum ve yutkundum. Söyleyecek sözlerim yoktu. Belki de vardı ama o an ağzımdan sadece bunlar döküldü.

"Sevindim." Yalandı. Asla sevinmemiştim. Nasıl sevinebilirdim? Yağmur, kendini ölümün kollarına atıyordu. Yine ve yine...

"Saçmalama. Buna en son sevinecek insan sensin!"

Öyle miydim? Arkadaşlar buna sevinmez miydi?

"Bunu nereden çıkarttın?"

Hafifçe güldü. Gözlerini tekrar kıstı ve bana yaklaştı. Kulağıma yükseldi.

"Beni hafife alıyorsun."

Uzaklaştı ve tekrar kaşlarını çattı. Ruh hali hızla değişiyordu.

"Joseph, uyuşturucu kullanıyor."

Dudaklarımdan sonunda dökülen gerçekler belki yanlış kişiye ulaşmıştı. Fakat yine de ulaşmıştı. Artık bu gerçeği tek başıma omuzlamak istemiyordum.

"Ne?" Sesi, eski hiddetini kaybetmişti. Fısıltısı atmosferde dağıldı ve son andan kulaklarıma ulaştı.

"Bu gerçeği Yağmur'a söyleyemeyiz, tamam mı? Onun kırılmasını istemiyorum. Onun tekrar ağlamasını istemiyorum."

DENİZ |TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin