Jin Dilruba'nın yanından ayrıldıktan sonra direk olarak Serap'ı bulmaya gitti. Neyse ki bu zor bir iş olmayacaktı. Tam olarak olduğu yeri biliyordu.
Serap poligonda atış talimi yapmakla meşguldü. Ders dışı aktivite yaptığı içinde etrafta ondan başka kimse olmadığından rahatça konuşabilirlerdi. Sahadan içeriye girdiğinde Serap otomatik olarak onun geldiği tarafa çevirdi başını. Kesin birşey olmuş olmalıydı. Aksi halde Jin onu okul saati aramaya gelmezdi. Silahını indirip kulaklıklarını çıkardı ve Jin'e doğru yürümeye başladı.
"Seni hangi rüzgar attı buraya?"
"Arkamı kollamana ihtiyacım var."
Jin her zaman ki gibi lafı dolandırmıyor, konuya direk giriş yapıyordu. Serap etrafına bakındıktan sonra Jin'e bir kaç adım yaklaştı.
"Sorun ne Melez? Senin yalnız çalışmayı sevdiğini zannederdim. Desene mesele büyük olmalı."
"Aslında kendi başıma da halledebilirdim. Lakin bu sefer durum biraz daha hassas. Burası konuşabileceğimiz bir yer değil. Akşama evde ol ve beni bekle Serap. Geldiğim de olan bitenleri anlatırım."
"Tamam. O hakde akşam görüşürüz."
Jin Serap'ı başıyla selamlayıp yanından ayrıldı. Gerçekleştirmesi gereken bir plan vardı. Ve bu işten Dilruba'yı tutabildiği kadar uzak tutmalıydı. Onun zarar görmesini istemiyordu çünkü.
••••••
Akşam olduğunda Serap ve Jin masanın başında oturmuş Gökhan'ın gelmesini bekliyorlardı. Bir kaç işi olduğunu ve gecikeceğini haberdar etmişti etmesine ama Jin sabırsızdı. Her geçen gün aleyhlerine işliyordu. Rüzgar ve Neşe'nin kaçırılmasından sorumlu kişiler Dilruba'nın da peşinde olabilirlerdi. Ve tabi diğerlerinin de.
Zil çaldığında Serap masadan kalkıp kapıya yürüdü. Kapıdan gürültüler geliyordu ve Jin bu sesin sahibini çok iyi tanıyordu. Gökhan Dilruba'yı kolundan tutmuş içeriye doğru sürüklerken Dilruba'da ne kadar çabalarsa çabalasın Gökhan'ın elinden kurtulamamıştı.
"Bıraksana be kolumu! Melez'in arkadaşıyım ben dedim ya sana!"
"Orasını şimdi görürüz bakalım."
Gökhan kolundan tuttuğu Dilruba'yla salondan içeriye girdi. Jin masanın başında oturmuş gelen ikiliyi seyrediyordu.
"Melez bu sana mı ait?"
"Benden bir eşya gibi bahsedemezsin! Benim bir adım var tamam mı?!"
"Kulağını dibinde bağırmaktan vazgeçer misin? Aksi halde o dilini kesip boynuma kolye diye takarım."
Dilruba duyduğu şeyle anında sus pus olurken Jin araya girdi.
"Kızı bırak Gökhan. O benimle."
Gökhan Jin'in isteği üzerine Dilruba'nın kolunu serbest bıraktı. Dilruba da acıyan kolunu ovalayarak etrafına göz gezdirdi.
Jin ayağa kalkıp Dilruba'yı da peşinde sürükleyerek başka bir odaya götürdü ve kapısını da ardından kapattı.
"Burada ne işin var Gönülçelen? Yine beni mi takip ediyordun yoksa?"
"Şey...aslında..."
"Tamam anlaşıldı. Bu huyunu bırakman senin hayrına. Ama sen bunu algılamak için fazla dik başlısın değil mi?"
Jin Dilruba'ya yaklaşıp bir eliyle yüzüne dokundu. Bu öylesine gelişen bir hareketti ama Dilruba farklı etkileniyordu. Tarifsiz ve utanca sürükleyen bir andı onun için.