Dilruba evin karşısındaki bir ağacın arkasına pusmuş pencereleri gözetliyordu. Herşey sakin gibi duruyor ve girişteki iri yarı korumaların halinden de herhangi bir hareketlilik varmış gibi de durmuyordu. Acaba Jin gerçekten de içeride miydi? Elbette bunu öğrenmenin tek bir yolu vardı ve o da içeriye girmekti.
"Ee plan ne?"
Dilruba panikle arkasına döndü.
"Aman Tanrım Celeste! Yakalandığımı zannettim. Neden sessizce yaklaşıyorsun ki?""
"Tek başına ne yaptığını zannediyorsun sen bakalım?"
"Elbette Jin'in iyi olup olmadığını kendi gözlerime görmek niyetindeyim. Ona birşey olmasına izin veremem."
"Pekala o halde girecek miyiz yoksa bütün gün bu ağaçla birlikte kök mü salmayı tercih edersin?"
"Tabiki gireceğim. Senin burada ne işin var ayrıca? Burada olmaman gerekiyordu. Hemen geri dön. Bunu kendim halledeceğim."
"Senin gibi bir deliyi tek başına oraya göndereceğimi düşünmüyorsun değil mi? Aklı başında olan birinin yardımına ihtiyacın var."
"Çok sağol ama bakıcıya ihtiyacım yoktu Celeste."
"Sakin ol şampiyon. Senin için endişeleniyorum hepsi bu."
"Pekala her neyse."
"Siz ikiniz daha ne kadar burada dikileceksiniz?"
Dilruba ve Celeste aynı anda arkalarını döndüklerinde Lee ile karşılaştılar. Ukalaca onlara bakıp sırıtmaktaydı. Celeste Lee'yi gördüğün de onu nasıl da özlemiş olduğunu anladı ve başka şartlar altında olmuş olsalardı kesinlikle karşılaması daha farklı olurdu.
"Asıl senin ne işin var burada Lee? Nedir bu akran toplantısı falan mı? İkiniz de kendi işinize bakamaz mısınız?"
"Ne demek ne işin var yenge? Elbette sizinle geliyorum. Jin içeri girmeme engel olmuş olsa da seni tek bırakırsam çekeceğim var o hergeleden."
Demek Jin gerçekten de evdeydi. Eğer öyleyse mutlaka devam etmeliydi.
Lee kızların yanından ayrılarak eve doğru bir kaç adım attı. Ardından da kızlara bir bakış atıp durdu.
"Hadi gelmiyor musunuz?"
Dilruba çatık kaşlarla önce Lee'ye ardından da Celeste'ye baktı. Celeste ona omuz silkerek Lee'nin ardından ilerlemeye başladığında el mahkum Dilruba da onlara boyun eğmek zorunda olduğunu anlamıştı.
Her ne kadar kendisine emrivaki yapılmışsa da yüreğinin bir tarafı onlar gibi dostlara sahip olduğu için şanslı olduğunun bilincindeydi."Nasıl yani oraya böyle dümdüz ilerleyip mi gireceğiz?"
"Elbette. Farkında mısın yenge ama çoktan burada olduğumuzu biliyorlar zaten."
Dilruba etrafındaki korumaları gözetleyerek yürümeye devam etti. Yanlarından geçerken bile resmen kımıldamıyorladı bile. Oysa buraya ilk girişi tehdit yollu olmuştu.
Yapıdan içeriye girdiklerinde bir kez daha evin görkemi karşısında hayrete düştü. Anlaşılan buranın sahibi o adam da ailesi gibi lüksü seviyordu. Jin'i bulmak için gözlerini kapattı. Sadece ona odaklanmıştı. Kokusunu takip etmeyi denedi. Böyle büyük bir binada onu bulmak hiç kolay olmayacaktı.
"Sizin yine ne işiniz var burada?"
Dilruba gözlerini açıp sesin sahibine yöneltti bakışlarını. Daha ilk dakikalarda nefretini kazanan bu kadınla her ne kadar muhattap olmak istemese de belki Jin'in nerede olduğunu söylerdi. Yani bir ihtimal...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Prensleri 3 - "Şeytanın Melezi"
VampirgeschichtenSerinin üçüncü kitabıdır. ..