YALNIZ BENİM OL

2.5K 224 56
                                    

Dilruba yeni evine taşınalı dört gün olmuştu. Kızların yardımıyla kısa sürede evin eksikleri tamamlanmıştı. Kabil ne kadar bu duruma kızgın olsa da kabul etmek zorundaydı. Dilruba'nın ne derece inatçı olduğunu biliyordu çünkü.

Derslerin bitiminde Dilruba doğrudan eve gelmiş televizyon karşısına kurulmuştu. Zaten son iki aydır hayatı evinde yaptığı aktivitelerle sınırlıydı.

Oturduğu koltuktan kalkıp odasına geçti. Kulaklığını telefonuna takıp yatağına uzanırken sevdiği parçalardan oluşan listeyi oynattı. Çalan şarkılar hep hüzün dolu ve ayrılık sözleri taşıyordu. Bu halde olmaktan memnun değildi. Ama onu unutana kadar bu tatsızlık devam edecekti.

İlk aşkların bu derece sorun olacağını bilse kalbini kapatabilir miydi ki?

Jin'i hiç tanımamış olmak...

Canını yakan bu histen kurtulamıyordu. Onu hala ilk gün ki kadar çok seviyordu çünkü.

Keşke Jin'de beni bu kadar sevebilseydi...

Pencereden esen ani bir rüzgarla Dilruba uzandığı yerden hızla doğruldu. Elinde telefonuyla ayağa kalkıp açık olan pencerenin yanına vardı. Etrafa bakınırken sadece esip giden bir rüzgarı neden bu kadar önemsemiş olduğuna bir mana veremedi. Ama işin tuhaf tarafı hava olabildiğince sıcaktı ve dışarıda tek bir yaprak dahi oynamıyordu. Pencereyi kapatıp perdeyi örttü. Arkasını döndüğünde elinden telefonu kaydı ve yere düştü. Sonrasında kalbi kanadı, gözünden tek bir damla yaş olarak süzüldü yanağından.

Kaç kez görmüştü onun hayalini böylesine gerçekçi?

Kaç kez sarılmıştı ve düşlerinde öpmüştü onu defalarca?

Karşısındaki bir hayal miydi? Yoksa gerçekliğin asaleti miydi gözlerine yansıyan emin değildi.

"Merhaba Gönülçelen."

"Se...sen? Buradasın değil mi? Hayal görmüyorum değil mi?"

"Beni görmek istemeyeceğini düşündüğüm için karşına çıkamadım şu ana dek. Ama sensizliğe daha fazla nasıl dayanırım bilmiyorum. Beni affedebilecek misin güzel kız?"

Dilruba kendisini durdurmadı. Sanki iki aydır akan onlar değilmiş gibi çağladı göz yaşları. Onu özlemişti. Onsuz yaşamak ölümden de beterdi. Koşarak kollarına atılırken sevdiği adamın, onun kendisini sımsıkı sarmalamasına izin verdi.

Ne çabuk da silinmişti onsuz geçen karanlık günlerin anısı zihninden...

Ne de çabuk unutulmuştu kalp kırıklıkları...

Olsun... O gelmişti ya artık, varsın sisler arasında kayboluversin yapayalnız geçen geceler.

"Affet beni sevgilim. Affet beni Gönülçelenim. Lütfen ağlama artık. Bu zamana kadar ağladıkların yetmedi mi? Bitmedi mi gözyaşların?"

"Ağladığımı da nereden çıkarıyorsun? Ağlamadım ki hiç."

"Sen beni görmesen de ben hep yakınlarındaydım. Kopamadım senden. O gün ormanda sen beni bırakıp giderken, ardından sadece izlemek o kadar acı vericiydi ki... Kendimi buna hiç bir şekilde alıştıramadım. Sensizliği kabullenemedim. Ama karşına çıkıp kurmaya çalıştığın yeni hayatını da mahvedemezdim. Bensiz daha mutlu olacağına inanmak istedim. Seni bu yüzden her gün sadece uzaktan izledim. Lakin görüyorum ki bensizlikle sende başa çıkamıyorsun Gönülçelen."

Dilruba hıçkırıklara boğulurken Jin'in göğsünü yumrukladı sitem edercesine.

"Sen bencil bir adamsın Jin. İki ay... Tam iki aydır sana hasretken sen beni izliyordun öyle mi?! Bunu bana nasıl yaparsın? Kendinden beni nasıl mahrum bırakırsın? Beni yaşarken cehenneme nasıl atarsın?"

Karanlığın Prensleri  3 - "Şeytanın Melezi"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin