AMAÇ EDİNMEK

3.1K 267 63
                                    

Uzandığı yerden kalkıp pencereye gitti. Dışarıda deli gibi yağmur yağıyordu. Aynı şekilde kötülükte sağanak haldeydi. Hızını kesmeden masumların üzerine yağmaya devam ediyordu.

Dolabına gidip üzerine siyah bir pantalon ve aynı renkte kapşonlu bir üst geçirdi. Elini dolabın rafına uzatıp kırmızı renkteki maskeyi aldı. Bu gece kırmızı olanı seçmişti özellikle. Çünkü bu yağmurlu akşamı kırmızıya boyayacaktı baştan aşağıya. Kapşonunu başına çekip ahşap sandığa ilerledi. Sandığı açıp içerisinden, kınından çıkmak için sabırsızlanan ikiz katilleri aldı. İsmini öylesine vermemişti bu kılıçlara. Kılıçlar iki şeyi temsil ediyordu. Kırmızı olan annesini öldürdüğü kanlı geceyi, siyah olanı da sonsuza kadar hapsolduğu lanetini...

Pencereyi açıp kendisini aşağıya bıraktı. Motorbisikletine atlayıp sessizliği yararak yol aldı. Gitmek istediği yer kaçakçılık yapan bir örgütün deposuydu. Ama bu sıradan bir kaçakçılık değildi. İnsanlar açık arttırmayla büyük meblalar karşılığında vampirlere satılıyorlardı. Teslimat bu depodan yola çıkıyordu. Ve bu olmadan hepsini durdurmalıydı.

Motorunu tenha bir alana çekip indi. Depo uzaktan seçilebiliyordu. Hızla aradaki mesafeyi arşınlayıp girişe vardı. İlk iş girişteki nöbetçileri halletmekti. Önce birini ardından diğerini iki hamlede biçti. Kılıcının çelikleri öylesine keskindi ki hiç zorlanmadan uzuvları kesip alıyordu.

Ortamda bir hareketlenme olmaya başlamıştı. Muhtemelen diğerleri kan kokusunu alıp birşeylerin ters gittiğini anlamış olmalılardı. Elindeki Kılıçları savurup üzerindeki kanları silkeledi.

"Hey sen! Dur orada!"

Jin arkasını dönüp boynunu iki yandan kütletti.

"Bir yere gittiğim yoktu zaten."

"Haydi diğerlerine haber ver ve hepsini çağırıp işimi kolaylaştır. Böylece beni onları arama zahmetine girmekten kurtarmış olursun."

Jin Tehlikeli adımlarla bir kaç metre ötesinde duran eli silahlı vampire doğru ilerledi. Adam da o esnada yakasındaki telsizle diğerlerine haber ulaştırmaya çalışıyordu.

Mermiler belki bir vampiri öldürmezdi ama iyi bir nişancıysan gerektiği kadar zarar verip yavaşlamasını sağlayabilirdin.

Adam ona doğru gelen Jin'e silahını doğrulttu.

"Hemen dur orada! Kimsin sen?"

"Kimse sana yabancılarla konuşma demedi mi?"

Jin bir anda gözden kayboldu. Karşısındaki adamın gözleri onun hızına ne yazık ki yetişememişti. Bu da kavgayı tamamen onun aleyhine çevirmişti. Jin arkasında belirip kafasını uçurduğunda kendisini savunmak için hiç vakti olmamıştı.

Onun bu hareketine şahit olan dört vampir koşarak  gelmeye başladılar. Jin onların yaklaşmalarını bekledi sükunetle.

Geçen yarım saatin sonrasında depoda canlı tek bir vampir kalmamıştı.

Jin telefonunu çıkartıp gizli numaradan birini aradı. Cesetleri ortadan kaldırıp insanların güvenliğini sağlayacaklarına emin olduğu bir topluluğun üyesiydi.

"Ben Melez. Vereceğim adrese birilerini yollarsanız iyi olur. Ayrıca bir de minibüs getirmelisiniz. Evlerine gönderilmesi gereken insanlar var."

Jin telefonu kapatıp motorunu çalıştırdığı gibi tam gaz evine yollandı. Yalnız çalışmayı seviyordu ama sonuçta birilerinin de dağınıklığı toplamasına izin vermeliydi.

Eve dönmek üzereyken son anda karar değiştirip barın birinin önünde durdu. İçeriye girip ona dikkat kesilenleri umursamadan ilerleyerek boş bir yere geçti. Maske taktığı için etrafında onu farkedenler tuhaf bakışlarını sunmaktan çekinmeseler de yinede pek fazla gözlerini dikmekten kaçınıyorlardı. Sonuçta o kimliğini gizleyen biriydi. Ve neden sorusunu akıllara getirtiyordu. Kişi bilmediklerinden genelde ya korkar ya da uzak dururdu. İşte bu sebeple Jin birşeyi bilmemekten nefret ederdi. O gün Dilruba'ya da bu yüzden o kadar sert davranmıştı. Aslında hareketi kendisineydi. Bir kıza nasıl davranması gerektiğini unutturmuştu ona yaşadıkları.

Karanlığın Prensleri  3 - "Şeytanın Melezi"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin