BENİM ADIM CELESTE

2.5K 245 45
                                    

Lee soğuk suyla duş alıp sinirlerini biraz olsun gevşetebilmişti. Altına bir eşofman geçirip mutfağa yöneldi. Dolaptan dünden kalan yemeği çıkartıp bir tabağa koydu ve mikrodalga da ısıttı. Isınan yemeğiyle birlikte dolaptan aldığı birayı salona taşıdı. Yemeğe başlamadan evvel birasından bir kaç yudum alıp televizyonundaki kanalları dolaştı. Her zaman olduğu gibi yine pek birşey yoktu. Kapatıp kumandayı önündeki sehpaya attı. Kutu bira son yudumuyla biterken başka birini daha almak için yeniden mutfağa gitti.

"Evimde ne işin var? Seni davet ettiğimi hatırlamıyorum."

Celeste yaslandığı tezgahtan uzaklaşıp önündeki masaya ilerledi. Kenarına oturup masadaki meyve tabağındaki elmadan birini aldı ve ısırdı. Ağzındaki lokmayı çiğnerken Lee sıkıntılı bir nefes verip buzdolabının kapağını açtı. Kutu biraya uzanıp parmaklarıyla tuttu.

"Canım sıkıldı. Ayrıca sende benim evime davetsiz geliyordun. Hadi dışarı çıkıp biraz eğlenelim."

"Seninle takılmak istediğimi de nereden çıkarttın? Sağol ben böyle iyiyim."

Lee ona bakmadan salonun yolunu tutarken Celeste de peşi sıra ilerledi.

"Hadi ama Lee. Tanıdığım tek kişi sensin."

"Öyle mi? Diğerlerini ne çabuk çıkardın hayatından?"

"Onlar benim değil olmayan birinin akrabaları. Benim için bir anlamları yok."

Lee koltuğa oturmak üzereydi ki Celeste'nin bu ruhsuz sözleri onu rahatsız etmişti. Elindeki birayı sehpaya sertçe bırakıp Celeste'nin üzerine yürüdü. Omuzlarından tutarken onu koltuğa çiviledi. Celeste şaşkınca ona bakarken Lee içinden geçenleri dile getirmeye hazırdı.

"Peki ya ben Celeste? Senin için hiç bir anlamı yok muydu?"

Lee daha da yaklaştı yüzüne.

"Söylesene dokunuşlarının hangisi gerçekti peki?"

"Bana kızmaya hakkın yok Lee."

"Haklısın. Zaten ben kendi aptallığıma kızıyorum. Senin iyi biri olduğuna inanmıştım. Oysa sen bütün kabilesini katleden acımasız bir katilsin."

Celeste bunları ondan duymak istemiyordu. Tekrardan hatırlamak istemiyordu o çaresiz zamanları, deliliğini ve büyük günahını. Bu kendi taşıması gereken yeterince ağır bir yüklü zaten. Bir de devamlı hatırlamak yüreğini dağlıyordu.

Gözünden bir damla yaş akarken elinin tersiyle hemen silip Lee'yi göğsünden ittirdi. Hızla evden çıkarken arkasına bile bakmadı. Oysa en çok onun tarafından sevilmek ve affedilmek istiyordu. Lee'ye olan tutkusu gerçekti çünkü. Her bir zerresinde bunu devamlı hissediyordu. Lakin Lee ondan nefret ediyordu artık. Bunu gözlerinde net olarak görmüştü.

Cebinde telefonu çalarken arayanın kimliğine baktı. Gözleri ekran da takılı kalırken açmak için tereddüt ediyordu. Dilruba henüz gerçekleri bilmiyordu. Lanet olası Jin bu meseleyi kendisinin halletmesi gerektiğini söyleyip bütün sorumluluğu kendisine bırakmıştı.

"Efendim Dilruba?"

"Neredesin kuzen?"

"Dışarda işlerim vardı. Bir sorun mu var?"

"Yok hayır sadece bana gelmek istemez misin diye soracaktım. Sana acil anlatmam gereken şeyler var."

Ne tesadüftü ki Celeste'nin de ona söyleyeceği şeyler vardı.

"Yarım saate gelirim oldu mu?"

"Tamam bekliyorum canım. Görüşürüz."

Karanlığın Prensleri  3 - "Şeytanın Melezi"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin