Bakışları Dilruba'ya çevrildi. Onun mutsuzluğunu, göz yaşlarını ve çektiği acıya şahit oldu.
Dağıldı...
Gördüğü son renkte solup karanlığa bürünürken gökyüzüne doğru kükredi.
Ve artık o Jin değildi.
"Hepiniz geri çekilin!!!"
Kang Dae yüksek sesle ortamdaki herkesi uyarırken gözlerini Jin'e kilitlemişti. Korktuğu başına gelmiş ve kardeşi kendisini kaybetmişti.
"Duru Dolunay'ı da alıp hemen eve gidin! Talha sende onlarla gidebilir misin Dolunay'ın sana ihtiyacı olabilir."
Duru kocasının sesindeki endişeyi farkederken sözünü ikiletmeden Dolunay 'a destek olup birlikte malikaneden içeriye girdiler.
"Hira ve Dicle sizde hemen eve."
Hira burada kalıp gerekirse yardım etmek niyetindeydi lakin Arat'ın ona olan bakışları kendisine engel oluşturuyordu. Bu duruma ne kadar sinirlenmiş olsa da Dicle'yle birlikte Duru ve Dolunay'ın arkasından eve girdiler.
Celeste Kang Dae'nin yanına geçerken göz göze geldiler.
"Celeste senden annemin yanında durmanı rica edebilir miyim?"
"Elbette Kang Dae."
"Teşekkür ederim. Ne olursa olsun karışma ve sadece burada kal."
"Anladım merak etme. Anneni yalnız bırakmayacağım."
Miyuki ağlamaklı bir halde oğluna bakıyordu. Bir anne olarak yapabileceği hiç bir şey yoktu. Jin'in gözü şuan kendisini bile görmeyecek kadar körelmişti çünkü.
Dilruba da tamamen Jin'e odaklanmıştı. Onun öfkeyle bakan karanlık gözleri, karşısında duranı öldüreceğini haykırıyordu adeta. Jin için endişeleniyordu ama ailesine bir zarar gelirse ne onu ne de kendisini asla affetmezdi.
Lütfen sakinleş Jin!
Jin bir kez daha kükrediğinde Egemen bağırarak Kabil'e Dilruba'yı almasını söyledi. Kabil hızla kardeşinin yanına giderken onu kollarına aldı ve Jin'den uzağa taşıdı.
Jin öldürücü bakışlarını Kabil'e çevirmişti. Sanki onu parçalarına ayırmak ister gibiydi.
"O benim!"
Kabil kaşlarını çatarak ona baktı. Kendisini kardeşinin önünde siper ederken Jin'den gelebilecek her hangi bir hareket için de tetikte bekledi.
"Ölürüm de onu sana vermem duydun mu beni!"
Jin'in kıvrılan dudaklarının beraberinde gelen ürkütücü kahkahası Dilruba'nın daha fazla ağlamasına sebep olmuştu. Sevdiği adam aklını kaçırmış gibi davranıyordu.
Bu gerçekten de Jin miydi?
"Bende öldürürüm o halde."
Zehir bir saniye bile düşünmeden Jin'e doğru koşup onu etkisiz hale getirmek istedi. Kabil'in gücünün ona yetmeyeceğini biliyordu çünkü. Dakikasına ölürdü.
Jin üzerine gelen Zehir'i yarı yolda karşılayarak onu tutup yan tarafa doğru fırlattı. Onun bu kadar hızlı olmasını beklemeyen Zehir afallamıştı. Bu tanıdığı Jin değildi. Gücü her zamankinden daha da fazlaydı. Eğer onu durduramazsa buradaki kimsenin Jin karşısında bir şansı yok demekti.
Karanlık sis etrafında belirmeye başlarken aynı şekilde öfkeli gözlerle Jin'e baktı. Vücuduna yayılmaya başlayan gücü hissedebiliyordu Zehir. Kendisine gülerek bakan Jin'e tekrardan saldırmak niyetiyle ileri doğru atıldı. Daha ona ulaşamamıştı ki göğüs kafesinde beliren korkunç acıyla olduğu yere çöktü. Göğsünden kan boşalıyordu.