Jin elini kalbinin olduğu yere götürüp göğsünü sıktı ve acıyla geriye doğru sendeledi. Onun acı çeken halini gören annesi koşarak yanına gitti ve ona dokunmak için uzandı. Ama Jin böyle anne şevkatiyle dolu bir ilgiye alışkın olmadığından boşta ki elinin tersiyle kadının eline vurdu.
"Sakın bana dokunma!"
Kang Dae, Jin'in bu hareketine sinirlense de belli etmedi. Çünkü küçük kardeşinin neler hissettiğini asla bilemezdi. Ve bir kez daha Violet'ten nefret etti. Kardeşi sebebiyle Violet her ne yapmış olursa olsun onu öldüremeyeceğini biliyordu. Lakin öfkeyle harmanlanmış bu histe başka türlü geçmezdi. Yinede henüz yeni bulmuşken, kardeşini kaybetmeyi göze alamazdı.
Kadının titrek sesi odada yankı buldu.
"Be...ben özür dilerim. Sana birşey olmasından korktum Jin."
Annesi hala Jin'in yanından ayrılmamıştı. Gözleri özlemle ona bakıyor ve kalbi çok uzun zamandır kayıp olan oğlunu kollarına alamamasının acısını taşıyordu. Jin nasıl da kendisine benziyordu böyle. Oğlunun kokusuna doyamadan ondan çalmışlardı ve şimdi Jin'in kendisine yabancıymış gibi bakması yüreğini eziyordu.
Jin kendisini içinde bulunduğu duruma henüz adapte edememiş olsa da karşısındaki ne olursa olsun annesiydi. Öldürdüğünü zannettiği ve ömrü boyunca matemini tutup, eksikliğini iliklerine kadar hissettiği annesiydi o...
Ona bu şekilde sert davranmamalıydı. Annesinin nasıl acı dolu olduğunu gözlerinde görmüştü. Bu bakışları iyi tanırdı. Çünkü bir zamanlar aynaya baktığında kendisinde gördüğü tek şey buydu.
Gözlerini kaçırıp ses tonunu alcak seviyede tutarak konuştu.
"Sana vurmak istememiştim. Ben sadece...ben...yani nasıl..."
"Hayır sakın kendini suçlu hissetme. Bu durumun beni ne kadar üzse de seni anlıyorum oğlum. Benim kim olduğumu anladın değil mi?"
Jin yanıt vermek yerine başıyla onayladı. Hala verdiği tepkiden dolayı karşısındaki güzel kadına bakmaya çekiniyordu.
Kadının gözleri dolarken Jin nihayet başını kaldırıp ona baktı. Annesi de daha fazla dayanamayıp kollarını oğluna doladı. Kokusuna hasret kaldığı evladını sımsıkı sardı. Sanki tekrar kollarından kayıp gitmesinden korkarcasına tuttu onu.
Bir sarılmayla nasıl geçerdi özlemi? Bunca asırlık hasret diner miydi sanki?
Jin annesinin bu hareketinden dolayı kaskatı kesilmişti. Tepkisizce olduğu yerde bekledi. Henüz yeni karşılaştığı annesi ise hıçkıra hıçkıra ağlamaktaydı kendisini sımsıkı sararken. Bu kez onu kendisinden uzaklaştırmadı. Tanrı biliyordu ya içinde bir yerler de unutmaya çalıştığı çocukluğu bu sarılışa muhtaçtı. Bütün yaralarına merhem bir ilaç gibiydi. Sarmalıyor ve aynı zamanda yüreğindeki boşlukları sevgisiyle teker teker dolduruyordu.
Annesi geri çekildiğinde güzel yüzünde hoş bir tebessüm vardı. Bir annenin oğluna nihayet kavuşmuş olmasının zaferini simgeliyordu bu sevinç.
Kang Dae artık Jin'in hazır olduğundan emin olmuştu. Annesi ve kardeşini yalnız bırakmak için odadan ikizleri de beraberinde götürerek dışarı çıktı. Konuşulacak çok şey ama harekete geçmek için az bir zaman vardı. Ama daha öncesinde onlara biraz izin vermeliydi.
◇◇◇◇◇
"Sizce Jin içeride tek başına iyi olacak mı?"
"Demek sende gördün Rüzgar. Evet eminim iyi olacaktır. Bize zarar vermeye çalışmadılar sonuçta. Niyetlerini her ne kadar bilemesem de Jin içinde aynısı olacaktır diye tahmin ediyorum."