11|Huzur Anı

599 75 8
                                    

Nanren şoför koltuğuna geçtiğinde Yun hala arka koltukta sessizce oturmuştu.
Hafifçe sıcaktı ve yavaşça mayışıyordu.

Aslında Nanren bunu bilerek yaptı. Oldukça yorgun göründüğünü fark ederek, arabanın sıcaklığını tam onun sevdiği bir şekilde ayarladı. Bu koşulda uykusunun geldiğini bir ara fark etmişti. Şu yatakta yatarkenki his ve sıcaklığın.

Araba yavaşça hareket ederken sessizlik kaplayan çevrede, başını cama dayayarak uykuya dalmış Yun'un nefes alışverişleri,  asfaltın düz olması nedeniyle pürüzsüz geçen yolculuk ve bu yalnız ama huzur hissi ile.

Ortalama bir hızda ilerlese de sonunda vardı.

Bir yere park ettikten sonra.

Başını yavaşça direksiyona gömdü. Derince nefes alarak gözlerini yumdu.

Şuan Mart ayının 18'i ve yıl 657.

Yokluğundan itibaren 3-4 yıl kadar geçmişti.

Nanren 21 yaşına basarken Yun'un yeğeni doğmuş, kıyameti atlatalı 2 yıl geçmiş ve kıyametten önce buraya yerleşildiği için bu gezegende neredeyse 3 yıl geçirilmişti.

Kıyamet tam olarak 25/04/655 tarihinde koptu.
Ve şuan 18/03/657.

Aslında yer değişimi yapıldığından dolayı pek çok sorun çıkması gerekiyordu. Yeni takvimler, sirkadyen ritmin bozulması, adapte olabilme...

Ama Yun tam olarak dünyanın çakmasını bulup önlerine sununca. Hiçbir gereği kalmadı. Sanki daha önceki güneş sistemindelermiş gibi. Ya da paralel evren.

Sadece ufak uyum sorunları dışında. Bir de Megacity'nin alışılagelmemiş tasarımı. Buradaki imkanlar az ama daha fazla enerji sunacak durumda. En az şekilde en çok verimi elde etmek gibi.

Nanren yavaşça kafasını kaldırdı ve kucağına yeni atlamış o minik bedenle yüz yüze geldi.

Küçük patisini yalayarak "miyav" dedi kedi.
[Oldukça acınası]

Nanren'den pis bakışlar alınca vücudunu küçülterek 'nya nya!'
[Kızma kızma!] dedi.

[Off..bir kötü yeterdi şimdi ikincisi...] geçtiği sürede kedi yanında olmasına rağmen, Nanren ilk zamanlar yaşanan aksiliklerden yakasını zor kurtarmıştı. Sanki bütün dünya ona düşmandı. Yun'un ölümünden sonra hedef alınmıştı. Adım adım...

Tuzağa düşüyor ve ağla kaplanıyordu. O anki çaresizlik, o anki hissizlik...

Delirmenin eşiğinde o tiz kedi sesi kendine getiriyordu.

Yun da bunları mı yaşadı? Şüphesiz kötü olmak çok zordu.

Ama yavaşça, dünya etkisini yitiriyordu. O an kedi iç çekerek mırıldandı. "Yun bunun için kendisini feda etti.." sistem aptal değildi ve geç de olsa, ölümünden sonra yaptığı her şeye anlam kazandırmıştı.

Nanren kediyle ilk karşılaştığında görmezden gelse de inadına tanık oldu. Dahası kendisini gizlemeden onunla konuşmuştu. İlk cümlesi "Ben Yun'un yoldaşıyım" olmuştu.

"Sana mesaj gönderen kişi, uzay gemisinde de kapıları açan..."
Kısa bir tanıtımın ardından sunduğu kanıtlarla sessizce varlığına alıştı.

Sistem her şeyin onun tersine işlediği zamanlarda yardımcı olmakla kalmadı...doğrusunu söylemek gerekirse belki de...o çıkılamaz bataklığa adım atmasına engel olmuştu.

Sistem acı bir şekilde açıkladı
"Ben o zamanlar bilmeden Yun'a destek olmak yerine, deyimiyle köstek olmuştum" o sadece yalancı sancıları çekmişti. Asıl acıları çeken kişi, sessiz bir şekilde gelerek gitti.

Bunların hepsi geçmişte kaldı.

Şimdi ise...

An o kadar sessiz ki, kendi kalp atışlarını dinleyebiliyordu.

Huzur anı.

Fırtına dinip de yatıştığında ve şimdiki gibi, güneş ortaya çıktığında. Yıkılmış bir alaboranin ortasında gibi hissediyordu.

Kızacak ama kızamıyordu, öfkeden çok çaresiz hissediyordu ona karşı, işin doğrusu ve daha ona karşı ne hissettiğini bile söyleyemiyordu. Bilmiyordu.

Duyguları yitirdi mi yoksa hala içinde bir yerlerde mi ? Bunu söyleyemiyordu.

Ama şu suskunluk anında bile, Yun'un aksine daha derin duygular içinde boğuşuyordu.

Ve şuan, bir bakıma onu anlayabiliyordu. Hissizleşecek kadar ağır duygular içinde boğuşmak. Ve bir yerden sonra herşey o kadar boş ve anlamsız geliyor ki. Yun'u anlıyordu. Ya da anladığını hissediyordu.

Nanren, gençliğin neden 'mutlu anlar' sayıldığını söyleyebilirdi. Kaygısız zamanlar ve saf hisler.

Şimdi ise genç sayılamazdı. Zihnen de bedenen de. Reşit yaşını geçmiş, doğrusu üniversiteyi bile erkenden bitirmiş, kendi işinin başına geçmişti.

Peki ya Yun ? Bedenen görünen gençliği dışında bu sadece bir aldatılmaydı. Gençliği çoktan söndürülmüş içinde yaşlı ve yorgun bir ruh barındırıyordu.

Nanren başını tuttu, ağrıyordu. Tıpkı dağınık bir evin ortasına düşmek gibi, dağınık düşüncelerin arasında buldu kendini.

Ve bu düşünce dağınıklığını bir an önce toparlamalıydı.

Başını yavaşça geriye çevirdi ve biraz olsun huzurla uyuyan o yüze baktı. Biraz inanılmaz geliyordu.

Bir daha onunla karşılaşacağı ihtimalini bile düşünmüyordu. Herkesi terk ettikten sonra...

Zaman Yun için oldukça kısa ama onlar için oldukça uzun geçti.

Nanren o zaman, onun kolayca ardına bakmadan gitmeye meyilli olduğunu anladığında oldukça geç kalmıştı.

Ve şimdi geri dönmesi bile inanılmazdı. İşin doğrusu onlara gelmese de. Neyse ki sistem kolayca fark etmişti. Peki ya sistem olmasaydı? Onlardan kaçıp duracak mıydı ?

Ailesinin yıkılmak üzere dengesizleştiğinin farkında mıydı? Daha doğrusu bunun sorumlusu olduğunun?

Sorumsuzca davranışının ?

Oldukça çocukça olduğun farkında mıydı?

Sarı gözler pusa bulanırcasına karardığında içinden geçirdiği şey, kendisinin dikkat etmeyeceği kadar sinsi ve tehlikeli bir düşünceydi.

Bir daha ellerinin arasından kayıp gitmesine müsaade etmeyecek

-Devam Edecek-

Eternity: Universe of the Dead (2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin