27|Başarısız Mücadele

549 61 21
                                    

"Anne..ağh..ühü...Aaaah!"

Cesedin yanındaki kız, sanki o anı tekrar yaşıyormuşçasına çürümüş cesete sarıldı.

Yüksek sesle ağladı. Bir çocuk gibi.

"Neden ? Hiçbir şey yapmadık! Kimseye zarar vermedik, neden ?"

Gözlerindeki kılcal damarlar belli oluyordu. Hiç durmadan yaş akıyordu. Hiç durmadan.

O günün ardından babası tam bir işkolik gibi eve gelmeye cesaret edemedi.

O ve abisi evin sessizliğinde durmak istemediği için yurda yerleştiler.

Böylece...

Kanayan yara kabuk bağlamıştı.

Taa ki tekrar yara kavrayana kadar. Kan ince ince tekrar sızıyordu. İş yerinden babasının ölüm haberinin gelmesi uzun sürmedi.

Ve üzerine abisinin intiharı...

Bir anda...

Yapayalnızdı.

Tıpkı şimdiki gibi.

***

Gözünü hafifçe açtı. Bütün vücudu ağrıyordu. Neredeydi ? Odaklanmaya ve durumunu anlamağa çalıştı.

Gün doğuyordu, oldukça huzurlu bir andı.

Bakışları yavaşça düşünceli bir şekilde yere indi.

Ölmüştü.

O intihar etti.

Metro bedenini parçaladı ve son nefesini verdi. Öyleyse...niye ?

Kapı hafifçe aralandığında gözleri genişledi. Annesi..?

Gözleri kızardı.

Belki de uzun bir kabustan uyanmıştı?

Hayır, uzun bir kabusa uyandı.

"Uvli, ne yapıyorsun öyle şaşkın şaşkın?"
Ağzını açtı ve yanıt vermek istedi.

Ama verdiği cevap hiç de söylemek istediği şey değildi. "Işine baksana sen be, sana ne" sert bir şekilde. Sanki her zaman söylüyormuş gibi, doğal bir tembellik iziyle. Kusursuzca söyledi.

Annesinin gözlerindeki kırgınlık ifadesini gördü. Dudakları titredi.

Hayır, öyle demek istemedi!

"Pekala kahvaltı hazır.." kapıyı kapatmak için döndü.

Bekle!

"Bekle!"

Anne yanlış söyledim. Ben öyle demek istemedim.

"Kapıyı çalmayı bilmiyor musun sen ? Görgü kurallarına sahip olmadığını biliyorum ama bu kadar da olmaz!"

Gözleri genişledi.

Ne..ne dedi o?

Neden vücudu, bedeni ondan ayrı hareket ediyordu ?!

Hayır, hayır! Dur!

Böylece...

Bu cesede hapsolmuş bir ruh gibiydi. Onun bedeniydi. Onun ailesiydi ama onun kararları değildi.

Dahası gözlemleri sonucu bedeni kontrol eden her ne etken ise, bu sadece 'kötü' olmaya ayarlanmış gibiydi, hiç iyi bir yöne sahip değildi.

Sanki özel olarak tasarlanmıştı.

Ağzında gümüş kaşıkla doğan, kurguların klasik kötü karakteri.

Dalgındı. Ama bedeni ondan etkilenmeden odasından çıkıp aşağıya indi.

Babasını görünce sevindi. O kadar sevindi ki, gidip sarılmak, ağlamak, haykırmak ve rahatlamak istedi.

Ama bedeni sakince masaya yerleşti.

Babasına tek bir bakış bile atmadan. Yokmuş gibi davranarak.

Abisi eve hiç gelmiyordu bile.

Bu aile, onun hareket ve tavırları nedeniyle neredeyse ayrılmanın hat safhasındaydı.

Sanki ona bağlı olarak onların da hareketleri değişiyor gibiydi. Onları da etkiliyordu istemsizce, ya da onlar da yavaştan kontrol ediliyordu ?

Abisi Kamun pisliğin tekine dönüştü. Hem de en çok küçümsediği kişiliğe.

Babası bir polis iken, yasa-dışı işlere bulaşmaya, annesi akıllı ve zeki bir kadından oldukça kısır yürekli engerek zehirli bir kadına terfi etti.

Ne olduğunu anlayamıyordu.

Korkuyordu.

Kendi gözleriyle bu dehşete tanık olmak, çaresizce izlemek...

Korkuyordu.

Çünkü birisine vurduğunda elinin acısını hissediyordu.

Birisini aşağıladığında içindeki o garip ve saçma heyecan duygusunu.

Bir-kac kere bedeni zorla kontrol etmeye çalıştı. Uzun uğraş sonucu başarılı oldu da.

Artık bedeni onun kontrolü altındaydı. Sonunda!

Lâkin sevinemesen aklına dolan çılgınca düşünceler, gece gündüz değirmenin hat safhasına itmişti onu.

Gitmediği doktor, görmediği tedavi kalmadı.

En sonunda kendi isteğiyle deli hastanesine yatırılmayı bile kabul etti. Bu kontrolünün çok çok dışında bir olaydı.

Ne yazık ki.

Sanki ona izin vermeyen ve engel olan birisi vardı.

Sonunda akıl hastanesinden normal bir insan gibi çıktı.

Lâkin o artık çok farklıydı.

Mücadelede başarısız oldu.

-Devam Edecek-

Eternity: Universe of the Dead (2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin