14|Yıkık Yalnızlık

569 72 16
                                    

"Aslında...şaka yapmıştım" Nanren garip bir ifadeyle söyleyince uzun süreli sessizlik yaşandı.

"Nanren...seni piç!" Yaşadığını bilmesine rağmen kontrolsüzce gözyaşları akmaya devam etmişti.

Eliyle yüzünü silse bile, tekrar tekrar göz yaşı akıp duruyordu.

"Al"
Ona uzatılan mendile hiç düşünmeden uzandı ve gözlerine bastırdı.

Mendille gözünü silerken "Aileni görmek ister misin?" diyen hafif bir tını duydu. "Yok" bu sırada Yun hareketinin garipligini umursamadan burnunu siliyordu. Ağlayınca hemen de akmıştı. Hem ne olacak ki? +Sss görünüm + karizma ile bu hareketi bile havalıydı!

Nanren burnunu silerken sanki özel efekt varmışçasına gözüken ona suskunca bakmak dışında hiçbir şey yapmamıştı.

'Gerçek halini yeni yeni görüyorum galiba' diye düşündü Nanren. Çünkü gözünde Yun sadece ulaşılamayan 'Kaf Dağı' ile eşdeğer hale gelmişken nedense kusursuz bir imaj çizmişti.

Hayır, duraksadı. Onu bu denli mükemmel hissettiren neydi ? Bir an derin düşüncelere daldı. Yun, onu tanıdığı an nasıldı? Sessizdi. Ve...

Onun sahip olmadığı özelliklere sahipti.

Örneğin güç. Arkasında büyük bir ailesi vardı, o ise tam tersine kimsesizdi. Yun mantıkla hareket eden biriydi, tam tersine kendisi oldukça duygusaldı.

Yun umursuz bir kişiliğe sahipti, kendisi ise oldukça kafasına takıyordu. Yun kararlıydı, cesaretiydi kendisiyse tam tersi.

O zamanlar...

Anlattığına göre zaten en az bir defa ölümü tatmış olmalıydı değil mi? İlk buluştuğu zaman, belki de ölümdü onu bu kadar tuhaf bir kişiliğe sokan. Ama...

Şimdi öldüğünde ve sistem ağlayarak içini döktüğünde kendini oldukça tuhaf ve boşlukta hissetti. Yun, kendini ölüme teslim etti. Çare arayabilirdi, çabalayabilirdi ya da savaşabilirdi. Ama pes etti.

O, kılını bile kıpırdatmadı.

Belki de, bu kadar yaşamanın yeterli olduğunu hissetti.

Belki de güçsüzdü.

Belki korkak.

Belki de yorgun.

En başından pes etmenin sonucunu biliyor muydu ? Ailesinin karşısında verdiği bedeli?

Belki de o andı, terk edildiği ve yalnız başına dünyanın tüm çıplaklığı ile karşı karşıya iken.

Görünüşü aynıydı, öldüğü zamandaki gibi. Yun'un görünüşü hiç değişmedi ama ona baktığında bir şeyler farklı hissettiriyordu.

Öldü.

Evet, o öldü. O zaman yanında nefes alan kimdi ? Yun ailesine değer verirdi, öyleyse onu terk eden kimdi ? Belki de aileden değildi. Hayır gerçekten değildi. Ama ona 'kötü davranmak zorunda' diyen sistem ? Elbette bir şeyler yapmaya zorlandı ve daha önce o çok havalı (!) görünen mantığı ile bütün hasarı olabilecek en az seviyeye indirdi. Kendini feda ederek.

Geriye kalan ?

Hırpanalanmış, umutları solmuş, yıkımın ve tahribatın eserleri olan kırık bedenler.

Belki, daha önce, bu olayları bir romanda, bir kurguda ya da bir kitap üzerinde okusa, ilerleyiş hoşuna gidebilir ve bu 'karakterleri' sevebilir. Lâkin içinde olmak başka.

Olayların merkezi, her şeyin başlangıcı ve sonucu. Ağır bir dram ya da her ne ise, 'aptalca' bir hüzün ile son bulacaksa, epeyce tutulan bir senaryo olabilirdi.

Ama!

Bu gerçeklik ise işler farklıydı. Gözünün önünde yaşanan olaylar, duygular ve anlar o kadar absürt ve boş hissettiriyor ki.

Kızacak, kızamıyor. Öfke var gibi, hissedemiyor.

Ve o, şimdi oldukça tuhaf hissettiriyor.

Daha önce olan o ulasılamazlık hissi, arada olan o görünmez duvar ve her ne ise herşey yıkılmış, harap olmuş durumda. Arada sadece bir yürüme mesafesi. Elini attığında ona dokunabilir, dokunduğu şey ise yaralı bir kalpten başka bir şey değildi.

Var olan o gizemli ve bilgelik hissi kaybolup gitti. Karşısında duran solup gitmekte olan biri. Nefes alışları oldukça yavaş, bakışları hissiz ve ruhu oldukça yaşlı.

Bu sorumluluk altında ezilmek üzere olan birinin tasviri.

Ve o yükü başarıyla omuzlarından attığında, başka bir halde karşısındaydı.

Hiçbir şey tarafından sınırlandırılmadan, sonunda durup nefeslenebilmiş, yorgunluk ile iç çekerkenki anı. İşte o anı yakalamış gibi, görebiliyordu.

Dudaklarını bastırdı, gözleri karanlık gece kadar koyu. Anlayamadığı bu kadar kolayca pes etmesi. Tüm zincirleri kırmışken neden kendini o zincirlerle boğmaya razı gelmişti? Ve Nanren, bunu düşündükçe içinde yersiz bir çılgınlık kırıntısı hissediyordu. Bu, ufak bir diken gibi. Küçük ama rahatsız edici.

Nasıl geri döndüğünü söyledi ? Bir şekilde 'bilincinin bulunduğu çip' tamir edilmişti? Bir şekilde?? Tesadüfen? Yani burada olması bir hata! Olmaması gereken bir şey!

Gözlerimi yumdu ve sıkıntıyla derin nefes verdi. Yavaşça gözlerini açtığında yanındaki varlığı sis olup uçmuş gibi yok olmuştu.

Ve yine yalnızlık.

Gece muazzam derecede parlak ve güzel, ama aynı zamanda sessiz ve sade.

Balkonda kendi iç sesleriyle başbaşa kaldığında, kafasındaki düşünceler oldukça gürültücüydü. Yoksa..?

Yanındaki aslında bir yanılsamadan mı ibaretti ?

Belki de en başından beri tek başınaydı.

-Devam Edecek-

Eternity: Universe of the Dead (2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin