9|Atalarının Hikayesi

223 28 5
                                    

Şaşkınlığım ardından afallayarak kızardı. Utanarak bakışlarını kaçırdı ve ardından istemeden gözlerini kırpıştırdı Nanren.

Sırf bu hareketler dizisi bile bir anda sanki göğsündeki kalbin birkaç vuruş daha hızlı atma sebebiydi, Yun kendi garipliğini hissederek başını eğdi.

Önce düşündü, gerçekten, en azından şimdi bu duygu denen şeyden etkileniyor gibiydi.

Duygulardaki derya deniz olan Nanren belki de fazlalıklarını ona veriyordu. Dolup taşan bereketli duyguları öylesine fazla ki! Sonunda Yun sessiz hissetmeden edemedi.

Ve sonunda en derin düşüncelerine daldı.

Bir dakika...

O bekarları koruma cemiyetine üye olmayacak mıydı ? Hani bekarlık sultanlıktı, hani ömür boyu yalnız olacaktı, kafası rahat takılacaktı ?! Hangi ara bu düzeye gelmişlerdi ???

Yun afalladı ve bir süre ciddi anlamda bunu düşündü.

Sonra suskunca bakışlarını kaldırdı ve tüm süreç boyunca neredeyse baştan çıkarılır gibi tüm düşünce ve fikirlerinde söz sahibi olan kişiye baktı.

Aklına gelen düşünceyle ürperdi ve hatta uzun zamandır hissetmediği o tehlikeyi hissetti. Bu hissi. Vahşi bir canavar tarafından hedef alınma hissi. Tehlike anında olma hissi, kriz hissini...

Dahası kendisi aydınlıktadır ve avcı karanlıktadır.

Belki de bu hayati bir tehlike olmadığı için fark etmemişti belki de avcı av kılığında göründüğü içindi. Gardını indirdi ve apaçık bir av haline geldi.

Daha önce itiraf edilmişti ve reddettiği raddeye kadar, ne ara apaçık bir şekilde öne çıkıp bu ilişkiyi kendisi onaylayacak duruma gelmişti?

Dişlerini gıcırdattı, daha deminki sözleri hatırladı. Bu neden bu kadar tanıdık geliyor diye hissetmişti. Dejavu gibi. Elbette, daha önce de yaşanmıştı? Hatırlayamıyordu ama kesinlikle bundan emindi.

Ve dahası..

Nanren ondan kendini hiç saklamadı. Zayıf kişiliğinin altındaki tehlikeli benliği de. Saklamak istese bile başaramadı. Böyle bir mevcut durumda bile hala...

Zaten Nanren'in de amacı buydu. Başından beri. Onun sahip olduğu bu sinir bozucu sakinliği kırmak istedi. Onun zihnine sızmak istedi. Ektiği fikir tohumlarının filizlenmesini ve duygularını sarsmayı diledi. En başından beri, sadece, onun görünüşte bu sakin benliğini parçalayıp yırtıp atmak istedi.

Tıpkı asırlar önce anlatılan, atalarında olduğu gibi. Bu efsaneye göre, basilisk soyunun hükümdarı son derece acımasız ve kalpsiz, soğukkanlı bir kadındı. İsteklerine ulaşmak adına vahşice her yolu deneyebilirdi. Böylesine korkusuz ve hiçbir zayıf noktası olmayan kadın, söylentilerdeki yılan ırkı gibi zeki, ejderha ırkı kadar asildi, dominant biriydi ve dahası hiç olmadığı kadar da güçlüydü. Dudaklarından zehir akıtır, gözlerindense ölüm. Binlerce yıl yaşayabilen bilge bir kadındı. Her şeyden de öte, basit dünyevi zevklere karşı zamanla ilgisini kaybederek çılgına dönmüş, hayatı bir oyun gibi geçirmiş biriydi. Böylesine umursuz bir kadına karşı saf olmayan düşünceler besleyen ise bir sucubbus soyundandı. Annesi baştan çıkarıcı bir şeytandı ve onun oğlu, boynuzun kulağı geçmesi gibi annesini geçmiş bir genetiğe sahipti.

Incubus, erkek şeytanlardı ama şeytanlardan daha özellerdi. Ayrı bir türdü. Baştan çıkarmak için doğmuş, doğuştan çekiciliğe sahip, arzularla beslenen bir varlıktı. Cinsel arzularla, daha doğrusu duygularla...

Sucubbusun oğlu olan incubus.

Aşırı derecede büyüleyiciydi, cinsiyeti aşan bir güzelliğe sahipti ve neredeyse ruhaniydi. Bu türün özel gücü rüyaları ve duyguları bilinçsizce manipüle edebilmesidir. Daha baskın genlere sahip kişiler direkt olarak istediği kişinin rüyasına girebilir ve onlara her gece cenneti veya cehennemi yaşatabilirdi.

Duygulara karşı derinden hissiyatları vardı.

Yani bu kişiler çevreye çekici gelmeye yatkınlardı.

Böylesine hassas birisi elbette istediğine her şekilde ulaşacaktı.

Basilisk hükümdarı kadar baskın biri bile çaresizdi. Birini ayartmak konusunda bu ırk kadar yeteneklisi yoktu. Her şekilde, baştan çıkarıcıydı ve amellerine ulaşmak için erotik temalı rüyalara başvurmaktan da çekinmiyordu.

Elbette, sonunda karma bir ırk doğmuştu. Nesiller boyunca da bu melez doğan çocuğun torunlarında yavaş yavaş bu ırkın geni seyreltilmiş ve pek çok çeşitte ırkla iç içe geçmişti.

Ve Nanren de pasif bir şekilde bu genlere sahipti.

Başkalarının rüyasına giremese  ve kendi rüyasını kontrol edemese bile. Bir yerde rüyalara karşı daha yatkındı. Daha canlı, daha gerçekçi ve daha doruklarda bir rüya deneyimi. Arzularla yönetilen bilinç-altı dünyası.

Ve elbette doğal olarak daha da çok duygusaldı. Duygusal bir karmaşaya eğilimli.

Çocukluğundan beri dikkat çeken görünümünden bahsetmiyorum bile.

Her şekilde pasif bile olsa bu genlerin izleri üzerinde görülmekteydi.

-Devam Edecek-

Eternity: Universe of the Dead (2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin