34|Ne hissettin ?

581 67 16
                                    

Geri dönebilmesine rağmen, geri döndürülemez zarar almanın eşiğinde olması onu görünenden daha da güçsüz kıldı. Toparlanmak ve iyileşmek adına bir süreye ihtiyacı vardı. Bu nedenle hemen geri dönemedi.

Ardından geri dönse bile, ailesinin yanına hemen gitmeye çekindi.

Ölümün eşiğinde unuttuğu en ufak hatıralarına kadar detaylıca ona hatırlatılması nedeniyleydi belki de, bir süre yanlız başına kalıp kendini, düşüncelerini toparlamak istedi.

Çünkü uğruna canının sunduğu o çok büyük savaş sona erdi. Artık yoktu. Amacına ulaştı ve aklındaki her şeyi kusursuz bir biçimde eksiksizce gerçekleştirdi.

Şimdi kendini o amaçsızlığın ve anlamsızlığın getirdiği o derin boşlukta hissediyordu. İçi bir garipti, bir buruktu sanki.

Peki ya...şimdi ne olacaktı?

Her şeyden önce temel ihtiyaçlar karşılanmalıydı, bu nedenle aklındaki karışıklığın yerini maddi ihtiyaçlar aldı. Böylece para kazanmak için elindeki şeyleri kullanma kararı kılıp da eyleme geçtiğinde, aniden Nanren tarafından hazırlıksızca yakalandı.

Daha sonra yaşananlar da zaten olduğu gibi biliniyordu.

"Olanlar tam olarak bu, beni bulduktan sonrasını ise zaten biliyorsun" dedi.

Nanren düşüncelerine daldı.

Anladı.

Yani, her şeye rağmen, bulunduğu ortam nedeniyle Yun onları terk etmeyi seçmedi, zorlandı.

Dudaklarını bastırdı, Yun'a tekrar baktı hafifçe.

"Ben...bilmiyordum..."
Sadece bunu diyebildi.

Üzgünüm, ben bilmiyordum bu nedenle ölüme istekli olduğunu, buna razı olduğun için herkesi umursamadan terk ettiğini düşündüm.

Nanren söyleyemedi.

Ama her şeye rağmen, karşıdaki kişinin su kadar durgun olan duyguları da yavaşça ona da bulaşarak sakinleşti.

"Ne...hissettin ?"

Sonunda zor da olsa sorabildi.

Ne mi hissettin ?
Ne için ?

Samara'nın aptallığı yüzünden mi ? Herkesi böyle aniden bırakmanın ve bir daha görüşemeyeceğinin bilmenin bilinciyle mi? Yoksa ölüm anında ? Dalga geçilecek derecede belki de birden çok defa ölüp ölüp dirilen, birinin ellerinde alay edilirken hem fiziksel hem de alaycılıkla gelen his?

Kafayı yiyeceğini hissetti.

Duyguları tarafından boğulacağını.

Belki de...bu nedenle yavaş yavaş duygularını körleştirmeyi seçti.

Çünkü bu katlanılmaz derecede aşırıydı.

Tam bir karmaşa.

Suskundu, cevaplayamadı.

Bu sorunun tam bir cevabı yoktu.

Eğer ölüm ise, merak ettiği, önce garip bir şekilde tüm bedenini böcekler basmış gibi karıncalanırdı. Nefesi pürüzlü hale gelir, göğsünde ağırlık varmışcasına zor nefes alırdı. Gözleri kararır, işitmesi kısılır ve boğuk bir hal alırdı. Suyun altında aldığı o ses misali.

Ardından yavaşça kanının çekildiğini hissederdi. Sanki tüm bedeni mumyaya dönüşmüş gibi eti kemiğe yapışır gibi sertleşir, omurgasından yayılan üşüme ve titremeyle dişlerine kadar sızı inerdi. Hareket edemezdi. Her şeyden önce tüm ruhu bedeninden çekilmiş misali, ipleri kopan kukla kadar hareketsiz kalırdı.

Parmağını hareket ettirmeye çalıştığında kışın soğuğunda derisi kurumuş da çatlamış gibi, kemiklerinin hareketiyle sanki paslı bir demir kapının ağır ağır gıcırdamasıyla hareket ederdi.

En sonunda dili susuzluktan damağına yapışmış bir halde, yavaş bir şekilde ve titrek bir mumun rüzgarla sönmesi misali bilinç kapanırdı.

Pek çok defa deneyimleyip de hala alışamadığı, tüm hislerinin garip bir şekilde üst safhaya çıktığı, cevaplanamaz bir fenomen.

Lakin ölüm ruhsuzlaşmasının asıl sebebi değil gibiydi. Sadece bir zemin hazırlamıştı.

Fiziksel ve psikolojik baskıya ek olarak tek umudun hiçe sayılması olgusu, onu çıldırtan asıl mesele olabilirdi.

Art arda gelen olumsuz haberler, sanki çıkılamayacak bir bataklığa batar gibi, çırpındıkça her hareketinin boşa çıkması ve zamanla gelen hissizleşmeyle öğrenilmiş çaresizlik.

Neyse ki işin sonunda, her şeyi kontrolü altına alabilmişti.

Ve sonuç olarak, zarar etse bile, olabilecek en az zararla bu işten sıyrılmayı başarmıştı.

-Devam Edecek-

Eternity: Universe of the Dead (2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin