72|Rose: Tiranın (şimdiki) hayatı-4

294 33 2
                                    

Ama!

Yun'un o gün onu terk etmesi, o barda olanlar! O an, tekrar çamura bulandığını, tem umudunun kaybolarak derinden umutsuzluğu yaşadığını hissetti.

Bir defa daha, cennetten cehenneme düşme hissini yaşadı.

Ölümünü duymak son darbeydi.

Neden böyle davrandığı hakkında ona hiç açıklama yapmadı ve sanki buhar olmuş gibi bir anda hayatından, ortadan kayboldu.

En çok kabullenemediği de buydu ya zaten!

Çıldırmanın ve her şeyi boşvermenin eşiğindedir. Bu açıkça göründüğü ya da düşündüğü kadar saçma bir sevdiğinin ölümü değildir, üzerine yüklenen anlamlar göründüğünden daha fazlasıdır. Umuttur, yaşamdır, sevinçtir ve rahatlıktır. Özgürlüktür, o kişinin asi benliği daha önce hiç hissetmediği kendi benliğinin parçalarını ona parça parça gösteren bir ayna misalidir.

Sessiz geçen anlarda, kimse önün karmaşık düşüncelerini ya da zihinsel yolculuğunu bir iki cümle ile anlayamaz. Kendisi bile bunu idrak etmekte zorluk çekmektedir.

Ölümü, sadece bir kişinin ortadan kaybolması gibidir. Ona kendi ismini çağrıştırır.

Sadece bir kişi.

Dünyada hiç var olmamış gibi.

Üzüntüsü, sevinci, neşesi ve kalbi. Hiç var olmamış gibi gömülür toprağa ve ölü beden çürür, çünkü ruhun yok olduğu işe yaramaz beden kendisini taşıyamaz ve hayattaki amacı girmiştir artık. Ruhu dünyaya bağlama amacı güden vücutlar ruhsuz nasıl ise yaramaz hale geliyorsa kendisini tam olarak öyle hisseder. Sanki ruhunu kaybetmiş gibi boşluktadır ve hiçbir şey onun bu karmaşık arzusunu tatmin edemez.

Boş bir kabuk haline gelmiştir.

Bu umutsuzluk anında herkesle, Ji ailesiyle bile iletişimini keser. Kendini kontrol edememekten korkar. Ji ailesi artık yas ile dolmuş ölü bir ev gibidir ve onun ruhunu boğazlar durur.

Kafa dağıtmak, ama en çok da kendi kontrolünü kaybetmemek adına aktörlüğe verir kendini. Çünkü, sabahları rol yaparken akşamları kendi benliğiyle baş başadır artık.

Kabullenemediği gerçekliği sonunda yalnızlığında patlamıştır.

Evet, düşündüğü kadar mide bulandırıcıdır ve iğrenir kendinden.

Geçmişini, kendini, varlık amacını sorgular durur.

Ağır depresyona girmiştir, paranoyak kişiliğiyle baş başadır artık. Bir delilden farksızdır, zihinsel dengesi altüst olmuştur, buna rağmen aktör olarak geçirdiği hayatında, eğitim aldıktan sonra duygularını daha da kontrol altına almayı başarmıştır.

Düşünceleri zihnini yiyip bitirdiğinde ve en sonunda tükenip bir zihinsel dengesizlik anında intihara yeltendiğinde, sistem tarafından engellendiğinde farkına vardı.

Ondan geriye kalan tek şey karşısındaki kediydi.

Ama aynı zamanda cahil bir şekilde onu buna zorlayan da oydu. Sistem, bu kedi, önün yüzünden...

Bundan nefret etti ama aynı zamanda bunu görmezden gelemedi.

Ve bunca zaman boyunca, delirmenin her eşiğini aştığında, mantığını her yitirdiğinde karşısına geçip onu durduran bu kedinin varlığıdır. Çünkü kedi, ondan geriye kalan tek izdir, aynı zamanda kendi umutlarının biz zamanlar varlığının olduğunu gösteren tek kanıttır.

Sistem gerçekten onunla kimsenin ilgilenmediği kadar ciddiyetle ilgilendi. Belki de artık bir tımarhaneye tıkılma vakti gelmiştir.

Sistem sonunda ona yalan söyledi.

Son mantık parçasını koruyabilmesi için ona yalan söyledi.

Biliyordu, ama buna gerçekten ihtiyacı vardı. Gerçekten...
Çok acı çekiyordu. Canı yanıyordu, hem mental olarak hem de bedenen yorgundu ve hiç hissetmediği kadar darmadağındı.

En sonunda bu saçma inanca, bu saçma yalana o denli inandı ki, gerçekten deli olduğunu kabullendi. Bir ölü, nasıl topraktan dirilebilir? Ama o inanıyordu ve gerçekten inanmasına rağmen bunu kimseye itiraf edemiyordu.

Çünkü eğer bir itiraf sonucu bu yalan da çökerse, sonunda tüm yalanlarla ördüğü rum benliği, kişiliği, hayatı, her şeyi çökecekti. Adı gibi biliyordu, en başından yalnış bir seçim yaptığını.

En başından beri, her zaman sokakta yaşayan görünmez, isimsiz ve evsiz biri olmaya devam etmeliydi. Asla yetimhaneye gitneyi seçmemeliydi. Asla insanlarla yakınlaşmamalı, asla bu dünyaya kendini dahil etmemeliydi.

Ne zaman ki ki, isim edindi, o zamandan beri kendi gerçekliğinin karmaşasına en derinden batacak şekilde sürüklendi.

Sokaklarda yalnızken iyiydi, çünkü kendi halindeydi, kendi zihninin içinde, kendi özgürlük alanlarının sınırı dahilinde.

Ve hiçbir insandan etkilenmedi.

Insan ilişkilerinde mükemmeldi, ama kendi içinde, psikolojinde berbat biriydi.

-Ve Yun, insan ilişkilerinde batmış olsa bile en azından kendi içinde ayakta durma gücüne sahipti.-

Ne zaman ki bir isim edindi, o zaman insanların içine çıktı, gözler önüne serildi ve hedef haline geldi. Saçma ve gülünç derecede, göründüğü kadar iletişimde, bu dengeyi kurmada iyi değildir ve hep kendisinden taviz verir.
Sonuç itibariyle, tükenene ve hatta yıpranıp yok olup gidene kadar taviz vermeye devam eder.

Davranışları aşırıdır.

Hep en uç koşullarda var olur.

Ve seçimini yaptığından beri, pek çok insan ve düşünce tarafından sürüklenir durur.

Çünkü Nanren, her zaman başkasının istediği şeklinde yaşamıştır. Asla kendi istediği ya da dilediği şekilde değil. O bile tam olarak nasıl biri olduğunu, ne istediğini bilmez.

Ona bu ortamı, umudu, hissi bir defa hissettirip tattırdığında anında o şeye bağlanır ve bağımlısı haline gelir. Bırakamaz, hayatındaki tek gerçekliktir bu. Onca yalan arasındaki tek gerçeklik.

Ve ilk defa bir yalan asıl gerçek haline geldiğinde, zaten kendi düşüncelerinden haberdar olan Nanren açık bir şekilde bunu kovalama cüretini, ciddiyetini ve cesaretini gösterir.

Gerçekten de, o dirilmişti!

Yitirdiği canlılığı geri kazandığında, sıkışan ve daralan göğsü genişleyip ferahladığında bir defa daha bunu küçümsemeye cesaret edemiyordu.

Acizdi, kendini ve çaresizliğini dile getirmekten.

Yun bile anlam, bir isim veremiyordu bu muhabbetin olayına.

Sonuç olarak sadece korkarak ve sıkı sıkıya bu gerçekliğe sarılarak, çaresizce çabalamak, umutsuzca çırpınmak...

Sadece harekete geçebilir, dile getiremez. Sözcükler dilinden çıktığında anlamsızlaşır ve duygularını ifade etmede yetersizleşir. Hareket eder ama bu her şeyi saçma, gereksiz abartı ve olabildiğince iğrenç gösterir.

Yani ne yapsa absürt derecede gereksiz, onu, derdini anlatmaktan aciz bir şekilde suskun ve çaresiz durumda bırakır.

Sonuç olarak o, anlaşılmaz, kararsız, mantıksız bir pislik haline gelir.

-Devam Edecek-

Kötümüzün içsel yolculuğunu anlatmakla birlikte, artık anlaşılmanın daha kolay olduğunu düşünüyorum.

Eternity: Universe of the Dead (2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin