82|Kıyamet(1)

257 23 2
                                    

Birdenbire kara mezar topraklarında yavaş yavaş altın iplikçikler belirir. Ay ışığının altında hafif solgun bir güzelliğe sahiptir. İplikçikler birbirine ilişir ve bir dizi şekil meydana getirir. Oluşan geometri şekiller hareketlenir, kendi etrafında dönerek tamamlanır. Sonunda meydana gelen büyü çemberi git gide daha da parlak hale gelir ve yavaşça topraktan bir dizi kemik fışkırır. Parmak kemikleri ve bilek kemiği net ve belirgindir. İşret parmağı hafifçe sanki onu gösterir.

Sağ elin ardından sol bacak başkaldırır. Kaval kemikleri, kürek kemikleri,kalça kemiği...

Eksik baş un ufak tozun ardından gösterir kendini, çıkıntılı el kemiği uzanır ve tamamlanan omur kemiğinin tacını yerine oturtur.

O oyuk gözbebeklerinin içinde soluk uğursuz bir yeşil titreşir. Yeşil ateş yavaşça sönerken altın iplikçili çember şekil değiştirir hafif solgun bir gümüş renge doğru... birden fışkıran kas çizgileri tüm kemiği hapseder kendi benliğine ve görünen et parçacıkları saniye saniye, sanki bir heykelin yontulması gibi detaylanır yavaşça. Böylece, gümüş çember son defa değişir, süt beyazı olana kadar...

Çemberdeki iplikçikler vücudu sarar ve tel tel, gözenekleri belirir birden.

Kusursuz yüz ve vücut hatları, bu genç bir oğlanın tasviridir. Yüzü, tanrı tarafından oyulmuş bir sanatı temsil edercesine kutsallık hissine sahiptir. Ama o uğursuz yeşil gözler histerik duyguları bastırır durur.

Bu, ona kusur katmaz.

Tam tersine, düşmüş bir meleği andırır.

Şeytani bir güzellik, ölümcül bir günah, günahkar...

İfadesizce yere bakmakla yetindi.

Neredeydi şimdi o?

Cehennem ?

Ah hayır, burası karanlık ve huzurluydu. Sakin ve ılımlı.

Belki de çıldırmıştı ve kendi aklında bir halisülasyona hapsolmuştu?

Başını kaldırdı gökyüzüne.

Bir yıldız denizi vardı tepesinde.

Boş bir ifadeyle durdu öylece. Gözlerini kıstı hafifçe ve nefes alış verişlerini hissetti derin bir şekilde.

Uzun bir şekilde soluklandı ve gözlerini kapatarak iki kolunu yana açarak toprağa yattı.

Neden? Sorguladı, neden ?

Kiprikleri titredi, solgun dudaklar kansızdı.

Yavaşça tekrar doğruldu. Güçsüz kollarını kaldırdı ve vücudunu kavradı sıkıca. Ardından yüzünü kapattı.

Bükük omurgası hassiyetinden en ufak iz taşımadı. Damla damla süzüldü damlalar yanaklardan ve parmakların arasından süzülüp toprağı yeşerttiler.

Yıkım ve çöküşün eşiğinde, canlılıktan en ufak iz bırakmadan...

NEDEN ?!

İntihar etmedi mi ? Öyleyse neden hayatta ?!

Dünyayı da kendiyle cehenneme çevirmedi mi?

İçindeki boşluk nasıl son bulabilir ?

Dahası, o neden hayattadır ?

Kendini asla dünyaya ait hissetmedi. Sanki buraya düşmüş bir yabancıydı. Her bir parçası uyumsuzdu.

Korku, umutsuzluk, kafa karışıklığı ve diğer boğucu duygularla mücadele ederken çöküşün apaçık eşiğindeydi.

"Haha..hahaha....ahahahahaAHAHAHAHAHA!"

Keskin ses yankılandı yankılandı ve sonunda terkedilmiş topraklarda git gide azalarak kayboldu. Histerik titreme, çılgın bir gülümseme ve kırgın gözler.

Yavaşça yerinden doğruldu, sendeledi, başı eğik bedeniyle oldukça mütevazı bir şekilde ilerledi.

O eğik başın altındaki gözlerde, her an her şeyi parçalayacak bir girdap mevcuttu. Yalpalayarak attığı adımlar ve boş gözlerle, solgun teni ve hafif ifadesiyle ilerledi.

Ne yapacak ?

Belki de, bir defa daha, tüm dünyayı kendiyle cehenneme tekrar gömmeliydi ?

Doğru, neden olmasın ? Bir defa daha uzaya gidebilir, bir defa daha uygun bir suç aleti bulabilir ve bu aleti yörüngeye sokabilir...

Ve bir defa daha tüm dünyanın kıyametine tanık olabilir...

İşte o an yeryüzünden göğe bakıldığında, gök kızarmış bir gülü, meteor taşları dikenlerini andırır. Yanar, yanar ve kavrulur.

Hiçbir şeyi bırakmaz geride.

Ne görünüşte güzel olan yüzünü, ne de çamura bulanmış balçıktan kara kalbini...

Ruhunu parçaladı, kemiklerini kırdı, kanı fışkırdı, eti kıyıldı ve lime lime oldu.

-Devam Edecek-

Eternity: Universe of the Dead (2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin