Bu bölüm _elifsckn_e ithaf ediliyor iyi okumalar her kese....
2 hafta sonra...
"of çok yoruldum!" dedim ve yakınlıkta göle doğru yürümeye başladım.
İki hafta içinde dişe dokunur bir canlı ile karşılaşmamıştım. Karşılaştıklarım ya çok zayıf, yada çok güçlü idiler. Zayıf olanları bir kaç saniye içerisinde hal ederek çekirdeklerini alıp yüzüğüme koymuştum. Ondan sonra durmadan koşmaya başladım ve sonunda yorulmaya başladım.
Gölün kıyısına vardıktan sonra diz çökerek gölün suyundan kana kana içmeye başladım.
Sudan doyduktan sonra sırt üstü toprağa kendimi bıraktım. Çok yorulmuştum biraz dinlenmeliydim. İki haftada sadece on iki saat uyku uyumuştum. Geri kalan zamanları da ancak koşma ile geçiştirmiştim.
Gözlerim artık açık kalmaya dayanamadı ve en sonunda beni derin uyku ile buluşturdu.
Yukarı, aşağı inip kalkmamla, "bir izin verin uyuyayım!" diye sitem ederek gözlerimi yorgun bir şekilde açtım.
Etrafıma baktığım zaman samanların arasında olduğumu gördüm.
At arabasının arkasında olduğumu düşündüğümden at arabasının nereye gittiğini merak ederek kafamı at arabasını kullanan adamdan tarafa çevirdim.
Kırklı yaşlarında, hafif beyazlamış saçları, yeşil küçük gözleri, sıska bir yüzü olan, kirli sakallarının bazı yerlerinde beyazlaşmalar belirginleşen, eski kıyafetler giymiş bir adam at arabasını kullanıyordu.
Adam bana, ben adama baktığım sırada adam, "sen iyimisin evlat?" diye kalın bir sesle sordu.
"sen kimsin?" diye sordum aniden. Aslında, "nereye gidiyoruz?"olacaktı sorum çünkü aşırı derecede acıkmıştım.
Adam, "benim ismim Meu. Seni gölün kıyısında baygın bir şekilde buldum. Ayıltmaya çalıştım ama ayıltamadım. Yüzüne gölden su bile vurdum yinede ayıltamadım. Bende en sonra çare olarak seni bizim köyün doktoruna götürmeye karara verdim ve at arabama bindirdim" dedi.
Adam söyleyene kadar cübbenin üzerinin su olduğunun bile farkında değildim.
'Anladım' anlamında kafa salladıktan sonra, "peki ne kadarlık bir yol var köye kadar?" diye sorduğumda sanki bu soruyu bekliyormuş gibi, "yarım saate oradayız" diye hızlı bir şekilde cevap verdi.
"Tamam amca" dememle adam diye atın kayışlarını yukarıya kaldırarak sert bir şekilde ata vurdu ve "yeh sarı kız!" dedi.
At harekete geçtikten sonra, "Lisa gideceğim yere ne kadar kaldı?" diye sordum.
Lisa, "bir ay efendim" diye cevap verdiği sırada şok olmuştum. Sarayda üç aylık yolumun olduğunu söylemişti ama şimdi yolum bir aylıktı. Bunun nasıl olduğunu biraz düşündükten sonra iki hafta içinde sadece on iki saat uyumak ve geri kalan zamanlarda ancak koşmakla bir ayımın kaldığını anladım.
Yarım saat Meu ile sohbet ederek geçirdim.
Meu çokta zengin olmayan birisiymiş. On beş yaşında oğlu ve on üç yaşında bir kızı varmış, karısını erkenden kaybetmiş. Geçimlerini ağaç doğrayarak, ekin ekerek geçiriyorlarmış. Köyün reisi kim diye sorduğumda ise ona bulaşmamamı Ağlayan Kaplumbağa krallığında yakınlarını olduğunu söylemişti. Bir kaç dakika bir aylık yol içerisinde hala Ağlayan Kaplumbağa Krallığı'nın sınırlarından dışarıya niye çıkamadığımı düşündüm ve en sonunda düşünmeyi bırakarak Meu' ya sordum. Meu, "burası bağımsız bir köy o yüzdende neresi ile istersek orası ile akraba olabiliriz" demişti.
Köye vardıktan sonra sol tarafta hareket eden taşlık yolda at arabasını sürmeye başladı. Evlerin yanından geçtiğim sırada evleri inceliyordum.
Bazıları taştan iki katlı, bazıları tahtadan tek katlı evler vardı burada. Taş olan evlerin arkaları sağlam, tahta olan evlerin ise arkalarının eğik olduğunu anlamam uzun sürmedi.
Bir dakika sonra at arabası durdu. At arabasının durması ile bende saman arasından indim. Acıkmıştım, hemde baya fazla.
At arabasından indikten sonra cübbemin üzerindeki tozları silkelediğim zaman arkadan gelen, "baba hoş geldin" diyen kız sesiyle arkamı döndüm.
Karşımda gördüğüm on üçlü yaşlarında, bir altmış boylarında, beline kadar uzanan uzun sarı saçları, küçük bir yüzü, küçük bir burnu ve yüzüne uygun küçük bir dudakları olan, toprak rengi gözleri olan, üzerinde yeşil renkte tişört ve dizine kadar uzanan deri etek giyen bir kız karşımda gördüm.
Kızı bir kaç saniye süzdükten sonra kızın diğerlerine benzemediğini anlamam hiç zor olmadı. Bu kızın diğerlerinden farkının ne olduğunu düşünmeye başlamıştım ki, Meu "nasılsın kızım? Kardeşin nerede?" demesiyle düşüncelerimden sıyrıldım ve beni kızın farketmesini bekledim.
Kız, "Tey gelişmek için ormanda çalışıyordu. Birazdan gelir" dedikten sonra ben tarafa bakarak beni sonunda farketti.
Korkak bakışlarla bana baktığı sırada Meu kızının bana korkak bakışlarla baktığını görmüş olacak ki, yüzüne sıcak bir gülümseme kondurarak, "bu çocuğu gölün kenarında baygın bir şekilde buldum. Arabaya koyarak Natka'nın yanına götürmek için buraya getiriyorum ama yolda uyandı bende buraya getirdim" dedi.
Kıza doğru bir kaç adım atarak, "merhaba benim ismim Virgin, sizin isminizi öğrenebilir miyim?" dedim.
Kız babasının sözlerinden sonra bana korkak bakışlar atmayı bıraktı ve nazik bir şekilde, "sizinle tanıştığıma memnun oldum benimde ismin Kiraş" dedi.
"Kiraş memnun oldum, güzel bir isminiz varmış leydim" dediğim zaman kızın yüzünün kızardığını farkettim; böyle laflara alışık olmadığı belli idi.
Kızın yüzünün kızarması benim yüzümde küçük bir gülümseme oluşmasına sebep olmuştu.
Arkadan gelen, "baba senmi geldin?" diye soran geri zekalıya arkamı dönerek bakmaya başladım. Babasını geldiğini göre göre hala 'geldin mi?' diyen geri zekalı on ikili yaşlarında, sarı renkli omuzlarına kadar inen, yeşil gözlü, çocuksu yüzü olan, üzerinde siyah deri bir tişört ve siyah deri pantolon giyen bir çocuk bana sinirli bakışlarla bakıyordu.
Meu arkasını dönerek "geldim çocuğum, nasılsın? Talim nasıl gidiyor?" diye sorduğunda çocuk bana sinirli bakışlar atarak, "iyiyim, talimde çok güzel gidiyor. Şimdiden beşinci seviye çırak alemine geçtim" sonlara doğru yüzünde alaycı bir ifade takınmıştı.
İçimde kahkaha selleri kopuyordu. Beşinci seviye çırak alemine girdiği için beni küçük görüyordu. Birde benim seviyemi bilse bir yerine inme falan inerdi.
Yüzüme şaşırmış bir ifade takınarak, "ne çırak beşinci seviye mi? Sen kaç yaşındasın?" diye sordum.
Tey kendinden emin bir şekilde, "on yaşındayım ve şimdiden dâhilerin arasındaki dahiler gibiyim" dedi.
Meu, "hadi bu kadar konuşma yeter içeriye geçelim" dedikten sonra bana bakarak, "Virgin sende gel bir lokma bir şey ye" dedi.
"Sanki teklif etmeseydi gelmeyecektim" diye aklımdan geçirdikten sonra 'tamam' anlamında kafa salladım.
Meu'nun eve doğru hareket etmesiyle bende onun arkasından eve doğru hareket etmeye başladım.
Arkadan gelen ayak sesleri ile Tey'inde arkamıza geldiğini anladım.
"yemekten sonra biraz talim yapmak bana da iyi gelir ama acaba nerede yapsam?" diye eve doğru hareket ederken aklımdan geçirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuz Karanlık-Karanlığın Adaleti ( TAMAMLANDI)
Fantasy#1 teknikler - 5.11.2019 #1 birlik - 5.11.2019 #1 ordu - 5.11.2019 #1 imparatorluk - 5.11.2019 #1 webnovel - 5.11.2019 Bu kitap tamamen hayal gücü ile yazılmamıştır bu kitap gerçeklerle ilgi bir kitaptır. İnsanlığa özgür olduklarını söyleyip onları...