Çağan
Aynanın karşısında küpelerini takmakla meşgul olan sevgilimi gülümseyerek izlemeyi kesip ona yaklaştım.
O bu eve çok yakışıyordu.
Zaten o yokken eve gelesim gelmiyordu da o varken hep burada kalsak olmaz mıydı?
"Sana bir sürprizim var."
Çenemi omzuna yerleştirip ellerimi beline sararken gülümsedi. Böyle gülmese iyiydi aslında.
Her görüşümde ona olan sevgim artıyordu sanki. Başkaları görmese daha iyiydi. Azra'yı evde nasıl tutabilirdim?
"Ne sürprizi?" Benden uzaklaşmadan masadan kırmızı rujunu alıp gözlerini gözlerime dikti.
Bayılıyorum bu kıza.
"Sürpriz adı üstünde güzelim." Yanağına ufak bir öpücük bıraktım.
Aynadaki aksimiz çok güzeldi. Elbisesinin siyah olduğunu bildiğimden tamamen siyah giyinmiştim bende.
Kafasını omzuma bırakıp gözlerini yumunca gülümseyip saçlarını öptüm. Mis gibi kokuyordu yine.
Üstüne siyah kabanını alırken yatağın üstüne attığı çantasını ona uzattım.
"Sıla geç gelecekmiş biraz."
"İlker alacakmış onu haberim var." Evin kapısını kilitleyip uzattığım elimi tuttu.
Arabanın kapısını onun için açıp içeri geçmesini beklerken sokakta gezdirdim gözümü. Her an bir şey olacakmış gibi yaşamak yorucuydu.
Azra elbisesini düzeltip bana bakınca gülümseyip kapattım kapısını.
Selim ve Derin İlker'in geç geleceğini öğrenince kendilerinin de erken gelmesine gerek olmadığını belirtmiş bana da sürprizim için zaman yaratmışlardı. Annemlerle Azra'nın ailesinin yeni evinin tam ortasında bir yere gidiyorduk.
Arabayı sahil yoluna çevirip yolu izleyen sevgilime baktım. Sokak lambaları yüzüne vuruyordu. Orman yoluna girip sahille ormanın birleştiği tepeye yakın bir yerde korunun başında durdum.
"Çağan?"
"Efendim güzelim?" kemerimi çıkartıp ona bakınca merakla açılmış gözlerini gördüm.
"Taksim ne zamandan beri bu kadar ıssız?" kaşlarını çatınca burnuna hafifçe vurup gülümsedim.
"Önce başka bir işimiz var." arabadan inip onun kapısına yöneldim. Bundan asla hoşlanmadığı için kapısını kendi açıp topuklu ayakkabılarıyla toprağa bastı.
Uzattığım elimi tutup bana yaklaşınca onu çınar ağacının altına manzarayı ayaklarımızın altına alacağımız yere getirdim. Telefonumu çıkarıp Hayri abiye mesaj attıktan sonra etrafa merak ve hayranlıkla bakan sevgilime döndüm.
İstanbul Boğazı her şeyiyle karşımızdaydı. Ama Azra bu manzaranın bir parçasıymış gibi o olmasa buranın tadı tuzu olmazdı sanki.
"Ne işimiz var burada söyle istersen artık." beline kollarımı sarıp önüme çektim onu.
"Bak şimdi, evvel zaman içinde kalbur saman içinde.." karnıma yediğim darbeyle gülümserken masalıma devam ettim.
"Bir prens varmış. Bu prens dışarıyı yüksek kalesinden izler, çevresindeki insanlara önem vermezmiş. Bir gün karşısına.."
"Bir dakika ya neden sen prens oluyorsun?" çatık kaşlarını düzeltip gülümsedim. "Bebeğim bir devamını dinlesene."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERESTİŞ
ChickLit"Ben hayatta seninle aynı evde kalmam!" burnumu havaya dikip sinirle söylendim. Saçımı başımı yolacaktım şimdi sinirden. "Bende sana çok meraklı değilim ama mecburuz." Ya da bir dakika neden onun saçını başını yolmuyordum ki? ©️Tüm hakları saklıdır.