Gün yavaş yavaş ağırırken yerimde hareketlendim ve yatakta oturur pozisyona geçtim. Yatağın yanı boş olduğunda kendimi kötü hissediyordum.
Şimdi uyansam keşke ve bunlar da rüya olsa ama rüya değildi.
Olsa olsa kabus olurdu ama o da değildi.
Niye bunları söylemiştim ki? Tamam benim değişmemi doğal olarak istemiş olabilir ama bana değişmem için baskı yapmamıştı.
Değişmemi istemiş bile olmayabilir. Sadece olduğumdan daha iyi birisi olmamı istemişti. Büyük ihtimalle canını öyle çok yakıyordum ki bunu istemsiz yapıyordu.
İlk sevişmenizde ona kurallar koyan sendin Magnus. Sonra bir de gidip ben herkesle bunları uyguluyorum diyen de sendin.
Onur, kalp... kırılacak ne varsa kırıp sonra o tepki verince de suçlu olan tarafı o mu ilan edeceksin?
Senin ona olan sevgin bir şeylerin ayakta durmasını sağlamıyordu. Onun sana olan sevgisi bir şeyleri ayakta tutuyordu.
Yoksa çekilmez herifin tekisin.
"Aynı babama benziyorum." Dedim kendi kendime. Anneme ne kadar aşık olursa olsun her lafında kadını kırmayı başarırdı. Sorun şu ki babam asla kendini affettirmeye çalışmazdı.
Ama benim karşımda annem gibi üst düzey anlayışlı bir kadın yoktu. Zaten yeterince kalbini kırdığım bir adam vardı.
"Ah Magnus ah, sikeyim senin egonu! Bir hiçsin ne demek ya, sensin hiç olan."
O olmasa cidden ben bir hiçtim. Bir an düşününce kalbim sıkışıyor gibi olmuştu.
Ne kadar daha yatakta kaldım bilmiyorum ama en sonunda biraz hava almak için dışarıya çıkmıştım. Dışarıda biraz dolandım ama Alec'i göremedim.
Ayaklarım beni askerlerin eğitim yerine doğru götürürken gözüm Jace'e takıldı. Alec'in nerede olduğunu ona sorabilirdim.
"Jace, bir gelsene." Dediğimde askerlere bir şey söyleyip yanıma yönelmişti. "Alec nerede biliyor musun?"
"Biliyor olabilirim."
"Söyle o zaman nerede olduğunu."
"Niye söyleyeyim? Onun kalbini daha da fazla kır diye mi? Sabahtan beri yanımda ağlıyor ben Magnus'a aşığım diye. Neler dediysen artık, kaç günün sonunda ağlamaktan başka bir şey yapmıyor."
"Jace... nerede olduğunu söyler misin?" Dedim derin bir nefes alarak.
"Clary ve Anna ile biraz dolaşacaklar. Kendine gelir diye umut ediyoruz da sen böyle olduğun sürece zor."
"Ne demek istiyorsun açık konuş."
"Gayet açık konuşuyorum Magnus. Hatırlar mısın bilmiyorum, sen Clary'i odamıza getirip bize teslim ettiğinde saçının bir teline bile zarar gelirse sizi mahvederim tarzı bir cümle kullanmıştın. Aynı cümleyi sana kullanamıyorum, seni mahvedecek bir konumda olmadığım için."
"Merak etme sana gerek kalmıyor, ben kendi kendimi mahvediyorum zaten." Deyip çite yaslandım. "Çok mu ağladı cidden?"
"Ağlaması değil de değmeyen konulara ağlaması sinir bozucu bir durum. Zaten düzeleli birkaç gün oldu. Ben bile bana dediği şeyler için gram sinirli değilim ona, hatta keşke o an tepki vermeseydim de üzülmeseydi diyorum ama sen pişman olmayı geç üste çıkıyorsun. Bak, senin aşkına ya da sevgine lafım yok. Onu ne kadar çok sevdiğini Alec burada değilken de buradayken de çok fazla kez gösterdin. Ama senin baskıya gelemeyen bir yanın var, üstünde baskı hissedince delirmiş gibi etrafına saldırmaya başlıyorsun. Ama bu konuda sana da kızamıyorum, şu an düşününce ben mükemmel bir ailede büyüdüm. Robert olsun, Maryse olsun, kardeşlerim olsun bana her zaman en iyi şekilde davrandılar. Sense, küçük yaşta anneni kaybettin. En yakın olduğun Raphael'i baban saraydan sürdü. Üstüne güçlerini kullanmana izin vermeyip sürekli sana baskı üstüne baskı kurdu. Biliyorum, bu yüzden baskıya gelemiyorsun. Bunu Alec de biliyor. Sana... görmediğin sevdiği vermek için her şeyi yaptı o. Hak ettiğini düşündüğu sevgiyi sana verdi. Şimdi düşünüyorum, acaba cidden hak ediyor musun? Çünkü Alec gibi birisinin kalbini bu denli fazla kırmak için cidden kalpsiz olmak gerekiyor."
Jace daha bir şey dememe bile fırsat vermeden arkasını dönüp benden uzaklaşmıştı. Şu an ona sinirlenmem gerekiyordu ama sinirlenecek halde bile değildim.
Clary etrafta değildi bu yüzden ben de saraya döndüm. Yapmam gereken bazı işler vardı.
Gerçi kafamı nasıl toplayacaktım bilmiyorum. Alec olmayınca ne kadar eksik hissettiğimi tek ben biliyorum.
Onun ağladığı gerçeğini düşünmek de istemiyorum. Adamı 3 dakika mutlu edip geriye kalan tüm zamanlarda onu üzüyordum. Bu hiç normal bir davranış değildi.
Gerçi benim ona yaptığım hangi davranış normaldi.
İşlerimi halledip akşama doğru yemeğe inmiş olsam da Alec yemekte de yoktu. Hatta babam bu konu hakkında sorular sorunca sonra anlatırım deyip geçiştirmeye çalışmıştım.
Tekrar odama döndüğümde yatağıma uzanıp boş boş tavanı izlemeye başladım. İlk defa böyle bir kavga etmiştik, ya da ilk defa onun da bana laf söylediği bir kavga etmiştik demeliydim. Ve bu nedenle ne yapacağımı bilmiyordum.
Sonunda geç bir saatte odaya döndüğünde hızlıca yatakta doğruldum.
"İyi misin?" Dediğimde bana bakıp bir şey demeden üstünü değiştirmek adına dolaba yönelmişti. "Bugün Clary ve Anna ileymişsin. Nasıldı anlatsana."
"Magnus, yorgunum. Konuşmak istemiyorum."
İçimden gelen kırgınlık ile ona bakıp derin bir iç çektim.
"Tamam, seni rahat bırakayım o zaman." Dediğimde yatağın boş kısmına uzanıp arkasını bana dönmüştü.
"İyi geceler."
"İyi geceler." Deyip ona arkadan yaklaştım ve öne uzanıp yanağına öpücük bırakmak için hamle yaptım. O ise bunu yapmamam için başını benden uzaklaştırıp örtüyü de üstüne çekmişti.
Birkaç saniye şok içinde kalıp geriye çekildim ve titreyen dudağımı dişledim. Kalbim paramparça olurken bedenim güçsüzce yatağa düştü.
"Ben... sadece... iyi geceler öpücüğü verecektim."
"Gece iyi mi ki bu öpücüğü vereceksin?" Dedi biraz sinirli bir tonla konuşup. "İmkansızı başarıyoruz; herkese karşı gelip evleniyoruz ve sen kral oluyorsun. Ama birbirimizi sevmeyi başaramıyoruz, birbirimize saygı duymayı başaramıyoruz."
"Alec..."
"Senin dokunuşlarını, öpüşlerini tenimde hissetmeyi ne kadar özledim bilmiyorsun. Ama artık sana sadece bedensel olarak sahip olabileceğimi fark ettim, o da senin izin verdiğin ölçüde ve izin verdiğin kadarıyla. Ben seni değiştirmeye çalışmadım, ben senin değişmek istediğini bildiğim için sana yardımcı olmaya çalıştım. Sen... karakterin sana zarar veriyordu. Yanıma gelip olduğun kişi için bana ağladın, ben sevgi görmedim ben böyle büyüdüm Alec dedin. İnsan olmaya çalışsam bana hayvanmışım gibi davrandılar dedin. Demedin mi Magnus?" Diyerek örtüyü kafasından çekip bana bakmaya başladı. "Demedin mi söyle?"
"Alec..."
"Sevemiyorum ben dedin. 24 senedir içimdeki her sevgi kırıntısını benden alıyorlar dedin. Ben o gece, ne pahasına olursa olsun seni seveceğime yemin ettim. İçindeki insanlığı bulacağıma söz verdim. Ben seni değiştirmeye çalışmadım, ben sana zarar veren şeyleri senden uzak tutmaya çalıştım. Öyle davrandığın zaman üzüldüğünü bildiğim için yapma diye çabaladım. Ben... benim canımın yanmasını önemsemedim çünkü benim canım sadece birkaç ay yanarken seninki bir ömür yanmıştı ve ben her gece uyurken senin için dua edip seni her zaman seveceğim konusunda Tanrı'ya yeminler ediyordum. Her gece sen uyumadan seni izleyip, her sabah seninle uyandığım için de Tanrı'ya yeminler ediyordum. Niye söylediğin şeyler midemi bulandırdı anla, çünkü ben senin değişmeni istemedim. Sen kendin bunu istedin. Şimdi gelip bana, seni buna ben zorlamışım gibi davranamazsın."
Yataktan çıktığında ben yutkunacak güçte bile değildim.
"Nereye...." dedim zoraki bir şekilde konuşarak.
"Şu an burası dışında herhangi bir yere." Deyip sinirle kapıdan çıkması ile ağlamaya başlamam bir olmuştu.
Cidden... benim sorunum neydi?
....
Alec konuşurken ağladım çünkü cidden her kelimesi haklı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
This Is My Kingdom 2
FanficThis is my kingdom kitabının ikinci kitabıdır. ilkini okumayan hiçbir şey anlamaz 😂😂