Ne zaman dört biradan fazla içsem ertesi günü bok gibi geçiriyordum. Nitekim beklentilerim gerçekleşti ve güne korkunç bir baş ağrısı ile başlamıştım. İşe gitmek için hazırlanırken en ufak bir ses bile sinirlerimi oynatmaya yetiyordu.
'Arya, kapat artık şu saç kurutma makinesini! Beynimi siktin.'
Cevap olarak banyonun kapısını sertçe kapattığında bir küfür mırıldandım. Sabah Doruk'un evinde uyandığımdan beri beni terk etmeyen baş ağrısı ile geceyi iş yerinde nasıl tamamlayacağımı düşünüyordum. Doruk bana güzel bir kahvaltı hazırlamış bir de ağrı kesici vermişti ama buna rağmen bir an bile olsun hafiflememişti lanet ağrı.
Gün boyu nasıl olduğumu sormak için mesaj atıp durmuştu. Bu durum hoşuma gidiyordu ama daha önce birisi bana böylesine derin bir ilgi duymadığından aynı zamanda tuhaf da geliyordu. İçin alev alev mi diye soracak olursanız, hayır değildi, ama onunla vakit geçirmekten keyif almıştım ve sanırım biraz daha sürmesini istiyordum. En azından ne istediğimden emin olana dek.
'Ben çıkıyorum,' dedim. Normalde beni işe gönderirken gelip iki yanağımdan da uzun uzun öperdi. Ama şu an telefonda konuşuyor olduğunu duyuyordum. Bu yüzden odasının kapısına dek gittiğimde eliyle beni savuşturur gibi bir hareket yaptı.
' Elin adamı gelince unuttun tabi abini.' dediğimde orta parmağını kaldırıp yüzüme doğru salladı.
Söylene söylene kapıya ilerledim. Arya'ya ne zaman Berk'in bahsini açsam konuyu değiştirmeye çalışıyordu. Birlikte mutlu görünüyorlardı, eğleniyorlardı. Ama insan aşık olduğu zaman sürekli ondan bahsetmek isterdi. Belki de abisiyle konuşmak tuhaf geliyordu bilmiyorum. Sadece ilişkilerinin nasıl gittiğini merak ediyordum.
Evden çıkıp yürüyerek mekana doğru ilerlerken telefonumun cebimde titrediğini fark ettim. Mesajlaşmayı pek sevmediğimi herkes bilirdi, bu yüzden aramak yerine mesaj atmayı tercih edenin kim olduğuna bakmak için telefonu çıkarttım.
Berk: Söylediğini duydum :)
Neyden bahsettiğini anlamadığım için kaşlarımı çattım. Daha sonra aklıma Arya ile telefonda konuşurlarken söylendiğim geldi.
Aras: Kişisel bir şey değil. Birlikteliğinize laf etmiyorum merak etme.
Berk: Biliyorum. Sadece kendini kötü hissetmeni istemem.
Berk: Benim yüzümden yani.
Aras: Eyvallah.
Telefonu tekrar cebime koyacağım sırada ekrana tekrar ismi düştü. Fakat bu kez mesaj atmak yerine aramayı tercih etmişti. Kısacık bir tereddüt anı sonrasında parmağımı ekranda kaydırıp telefonu kulağıma götürdüm.
' Ne yapıyorsun?'
Bulunduğu ortam o kadar gürültülüydü ki ne dediğini zar zor duyuyordum.
' İşe geçiyorum. O sesler ne öyle?'
' Erasmus partisindeyim, sen de gelsene.'
' Çalışmam lazım.'
' Murat abiyi ararım ben. Gel hadi ya işte. Dün erkenden ayrıldınız pek eğlenemedik.'
' Doruk eve geçmek istedi.'
' Oo , ateşli geceler diyorsun.'
Güldüğünü duydum ama ben gülemiyordum. Bir şeyler içimi sıkıyordu sanki.
' Pek de sayılmaz, da sana ne bundan. Kapatıyorum yaklaştım mekana.'
' Tamam madem sen gelmiyorsun, ben partiyi sana getiririm.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ocean Eyes // bxb
Любовные романыOkyanus gibi koyu ve sonsuz görünen gözlerine bakarak bugüne dek çektiği tüm acıları almak ve bir daha bulamayacağı bir yere hapsetmek istiyordum. Sanki bunu anlamışcasına minnetle yüzüme baktı. Geçmişin yalnızca kafamızda olduğunu, geleceğin ise av...