Sabırla pek işi olan bir herif değildim. Bu yüzden Berk'i süründürmek için aldığım ondan uzak durma kararı yalnızca iki gün sürmüştü. Mesaimin başlangıcından iki saat sonra gelmişti ve saatler geçmesine rağmen arkadaşlarıyla her zamanki yerlerinde oturup duruyorlardı. Dördü de birbirinden sarhoş görünse de en iyi durumda olan Berk'ti. Mavi bakışları üzerimde hissettiğim her saniye gerildiğim ve heyecanlandığım için neredeyse elimdeki bardakları teker teker düşürecektim.
Konuşmayı kabul etmeyi hem o karşımda oturup bok gibi göründüğü için hem de benim ihtiyacım olduğu için istiyordum. Ona hala sinirliydim. Hayatında hiç bu tarz şeyleri denememiştim çünkü bu bokların nelere sebep olabileceğini bilecek kadar kafam çalışıyordu. Berk'in çok iyi bir durumda olmadığının da farkındaydım. Ama bunlara sarılmasına izin verecek halim yoktu. Bu yüzden sakin kalmak için kendime söz vererek mesai bitimindeki konuşmamıza kendimi hazırlamaya çalışıyordum. Saat 4'ü gösterirken kapanışı yapacak olan Ali'ye döndüm.
' Kanka, ben çıkıyorum.'
Geçen gün onu ektiğim için hala bozuk olsa da sırıtarak
' Manitanın yanına mı?' diye sordu.
Ona çok ayrıntılı olmasa da Berk'ten bahsettiğimden beri bu konu hakkında konuşup duruyordu. Gözlerini Berk'in artık tek başına oturuyor olduğu masaya çevirdiğinde ben de aynısını yaptım. Berk uykulu gözlerle bize bakıyordu. Göz göze geldiğimizde hafifçe doğrulup az önce masasına hiçbir şey demeden bıraktığım suyundan bir yudum aldı.
' Evet amına koyayım manitamın yanına gidiyorum.'
' Ha ha , seni gidi Romeo.'
Yüzüne ters ters baktım.
' Git de üstünü değiştir. Çocuk üstüne atlayacak gibi duruyor.'
Bir şey demek yerine dediğini yaparak üzerimi değiştirmeye gittim. Koşturup durduğum için terimle ıslanmış tişörtü köşeye koyarak dolabıma özensizce tıkıştırdığım siyah kazağı üzerime geçirdim. Mekan tüm gece o kadar kalabalıktı ki yemek yiyecek vakit bile bulamamıştım. Hemen alt sokaktaki çorbacının açık olduğunu bildiğim için tek hayalim orada koca bir tabak mercimek çorbası içmekti. Telefon ve cüzdanı montumun cebine koyduktan sonra ağır adımlarla çıktım odadan. Berk az önce bıraktığım gibi suyundan ağır yudumlar almaya devam ediyordu. Beni gördüğünde hızla ayağa kalktı. Başı döndüğünden olsa gerek aynı saniyede hafifçe sendeleyerek omzuma tutundu.
' İyi misin?'
Parmakları omzuma saplandığı için düşmekten korktuğunu düşünerek kollarından tutarak ayakta durmasını sağladım.
' Bok vardı bu kadar içtin.' diye söylendim. Söylediğim şey onu güldürdü. Karşımda yarısı kapalı gibi duran gözleri ve buram buram yükselen alkol kokusu ile dikildiğinden onu ciddiye alamıyordum. Bu yüzden ben de güldüm.
Montunu giymesine yardım ettikten sonra Ali'ye hafif bir el işareti yaparak veda ettim. Berk bu sırada kolunu omzuma atıp ağırlığını bana verdiği için yürümekte zorlansam da mekanın dışarısına dek ölmeden çıkmayı başarabilmiştim.
' Çok soğuk,' diye mırıldandığını duydum. Elim istemsizce alnına gittiğinde bu hareketime anlam veremedim. Bir kaç saniye sonra ne zaman hasta olsam ve kendimi buzhanede gibi hissetsem annemin cayır cayır yanıyor olduğumu söylediğini hatırladım. Beynimin çok uzaklarına itelenmiş bu anıları oldukları yerlere geri gönderirken asıl ilgilenmem gereken şeye, Berk'e döndüm. Çünkü gerçekten de vücudu sıcacıktı.
' Hasta oluyorsun.'
Bakışlarını yüzümde dolaştırdı.
' Seni öpebilir miyim?'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ocean Eyes // bxb
RomanceOkyanus gibi koyu ve sonsuz görünen gözlerine bakarak bugüne dek çektiği tüm acıları almak ve bir daha bulamayacağı bir yere hapsetmek istiyordum. Sanki bunu anlamışcasına minnetle yüzüme baktı. Geçmişin yalnızca kafamızda olduğunu, geleceğin ise av...