Aynı evde yaşıyor, aynı yatakta uyuyor olmamıza rağmen iki haftadır Berk'i günde on dakika falan görebiliyordum. Sürekli yurtdışından gelen iş insanları ile yapılan toplantılara, iş yemeklerine katılıyor, stajyerlerden biri işten kovulduğu için birikmiş tüm işleri departmanındaki en yeni ve en genç çalışan olarak o yapıyordu. Akşam 11'e bile kalmadan uyuyordu çünkü işe artık benden erken gitmesi gerekiyordu. Arabayı alması için defalarca ısrar ettiğim bir haftanın sonunda artık dayanamayıp kabul etmişti. Çünkü aksi taktirde önce metroya binmesi sonra da eve on dakika yürümesi gerekiyordu. Yanakları ve göz altları yorgunluktan iyice çökmüştü ve ağzına zorla tıkamadığım sürece yemek yemeyi unutuyordu.
' Bu kadar yeter artık.' dedim yine bir akşam duştan çıkar çıkmaz kendini yatağa attığında. 'Daha ne kadar sürecek seni köle gibi kullanmaları.'
' Son iki haftam..' diye mırıldandı 'Sonra işler durulacak merak etme.'
' Bir şey yedin mi?'
' Yemiştim.'
' Ne zaman?'
' Öğle yemeği işte.'
' Berk.. Saat 10'u çeyrek geçiyor bebeğim.'
' Uyumak istiyorum nolur.'
' Bir şeyler yemeden uyursan küserim.'
Birbirine yapıştırılmış gibi zar zor açtığı göz kapaklarının arasından yüzüme baktı. Küfür etmek istiyor ama yorgunluktan ağzını oynatamıyor gibiydi. Normalde ellemez ve uyumasına izin verirdim ama iki haftadır gerçekten kendine hiç dikkat etmiyordu ve bu nedenle bir kaç kere tartışmıştık.
' Uyuyacağım.' dedi bir kaç saniyelik sessizliğin sonunda.
Sinirle homurdanıp yataktan kalkıp salona geçmeden önce
' Ne bok yersen ye.' dedim.
Ertesi gün cumartesiydi ve ben izinli olduğum halde onun öğleden sonra çalışması gerekiyordu. Neredeyse 12 saat hareket bile etmeden uyumasından ne kadar yorulmuş olduğunu anlayabiliyordum. Güzel bir kahvaltı hazırlayıp onu öpücüklerle uyandırdığımda gülümsedi.
' Saat kaç?'
' 10'u 20 geçiyor.' dedim. Evden 1'de çıkması gerektiğini söylemişti. Bu yüzden biraz vaktimiz olduğunu düşünerek elimi boxerının önüne yerleştirip sabah ereksiyonu nedeniyle hafifçe sertleşmiş olan penisine dokundum. Gözleri bir anda faltaşı gibi açıldı.
' Aras ne yapıyorsun?'
' İki haftadır sevişmedik.' dedim dudaklarımı kulağına sürterek. İki hafta bizim için uzun bir süreydi. Onun da istediğinin farkındaydım ama günlerdir erken gidip erken geldiği için onu daha fazla yormamak adına derin öpücüklerle yetiniyordum. Ama artık vaktimiz olduğuna ve uykusunu aldığına göre yarım saatini bana ayırmasında bir sakınca görmüyordum.
' Çok isterdim.' dedi öpücüğümü yarıda keserek. 'Ama Zafer'e ona yardım edeceğime söz verdim. Yarım saate çıkmam lazım.'
Hayal kırıklığı dolarak geri çekildim ve yüzüne baktım. Uyku mahmuru bakışları anlayış ister gibi bakıyordu.
' Ne için söz verdin?'
' Patron çok yüklenmiş ona bu hafta. Öğleden önce gelip bir iki saat yardım eder misin dedi. Kıramadım.'
Derin bir nefes alıp yüzüne baktım. Nedense ben hariç kimseyi kıramıyordu bu aralar. Yine de tartışmak istemiyordum ve başımı sallamakla yetindim.
' Gel de kahvaltı yapalım bari.'
' Zafer gelirken börek falan alır orada yaparız sevgilim. Sen karnını doyur.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ocean Eyes // bxb
RomansaOkyanus gibi koyu ve sonsuz görünen gözlerine bakarak bugüne dek çektiği tüm acıları almak ve bir daha bulamayacağı bir yere hapsetmek istiyordum. Sanki bunu anlamışcasına minnetle yüzüme baktı. Geçmişin yalnızca kafamızda olduğunu, geleceğin ise av...