Saat sabahın 7'siydi ve bir gram bile uyumamıştım. Sürekli o geceyi düşünüp duruyor, acaba başka bir ayrıntı hatırlayabilecek miyim diye hafızamı zorluyordum. Haklıydı, ilk tanıştığımızda şimdiki haline hiç benzemiyordu. Hem fiziksel olarak hem de mental olarak zayıf görünüyordu. Aradan 2 buçuk sene geçmişti ve onu o geceden sonra yalnızca bir iki kere düşündüğümü fark ettim. Oysa arkama bile bakmadan, metroya yetişmek için çıkıp gittiğim o evde bir enkaz bıraktığımın farkındaydım.
Şimdiki aşırı özgüven dolu duruşunu, sağlıklı vücudunı ve büyüleyici havasını düşündüğümde o iki kişinin aynı insan olduğuna inanamıyordum. Ama nasıl anlamadığıma da hayret ediyordum. Çünkü gözleri hala aynı yorgunlukta bakıyordu.
Kendimi duşa atarken tüm düşüncelerimin de su ile beraber giderden kaybolarak beni terk etmesini umuyordum fakat bu olmadı. Midem gece içtiğim tüm biralar yüzünden berbat bir haldeydi bu yüzden saat 8'e gelirken ağzıma dolabın üzerinde duran cips paketinden aldığım bir avuç cipsi atmakla meşguldüm. Hayatımda her şey bok gibi giderken dengesiz beslendiği için yanan mideme acıyacak halde değildim. Yeteri kadar yediğimden emin olduktan sonra üzerimdeki eşofman altını ve eski bluzumu değiştirmeye gerek duymadan elime ilk geçirdiğim ceketi alıp kendimi dışarı attım. Evde duvarlar üstüme üstüme geliyordu sanki. Bir insanın hayatı 24 saatte ne kadar tuhaflaşabilirse benimki de o kadar tuhaflaşmıştı anasını satayım. Hayatımda ilk kez birinin gözlerinin içerisine hiç sıkılmadan bakabileceğimi düşünüyordum ama öyle tuhaf bir girdabın içerisindeydik ki hareket etmeye çalışmak sadece işi daha da boka çeviriyordu.
Yine de saat 9'a gelirken kendimi Soyak sitesinin önünde bulmama engel değildi bu durum. Her an kusabilirdim çünkü midem baharatlı cips yüzünden daha beter bir hale gelmişti. Hangi binada oturduğunu, hala orada olup olmadığını bilmiyordum. Bu yüzden güvenlik beni sikseler bile içeri almayacaktı. Elimi cebime atıp şarjı yüzde 15'e düştüğü için uyar veren telefonumu aldım. Rehberden ismine dokunmadan önce hafifçe yutkunarak derin bir nefes aldım. Konuşmamız gerekenler vardı. Susarak bir yere varamayacaktık çünkü.
Telefon beşinci çalışta açılırken nefesimi tutuyor olduğumu fark ettim. Uykulu sesi kulaklarıma doldu.
' Ne oldu sabah sabah?'
' Hala aynı sitede mi oturuyorsun?'
' Ne?'
' Sitenin önündeyim Berk, hangi binada yaşıyorsun?'
Nefes sesine karışan bir küfür mırıldandığını duydum.
' Taşındım oradan gerizekalı.'
' Nereye?'
' Aras eve git ve uyu allasen, hiç normal gelmiyor sesin.'
' Normal değilim çünkü sikik herif! Söyle neredesin geleceğim.'
' Serseri gibi davranıyorsun farkında mısın?'
' Neyse ne, şarjım çok az. Söyle hadi.'
' Of ulan, beni çıldırtacaksın yemin ederim. Mavibahçe'nin karşısındaki Emlak konut sitesindeyim. Kapıdan alırım seni.'
' İyi,'
Telefonu suratına kapatıp hızlı adımlarla geldiğim yönün tam tersi istikamette yürümeye başladım. Söylediği siteyi biliyordum, yaklaşık yirmi dakika sonra da sitenin önündeydim. Gözlerim kapının dışarısındaki duvara dayanmış sigara içen tanıdık yüze kaydığında içimde oluşan rahatlık bile sinirimi bozuyordu. Beni fark edene dek öylece dikilip sigarayı içine çekişini ve dumanı ağır ağır salışını seyrettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ocean Eyes // bxb
RomanceOkyanus gibi koyu ve sonsuz görünen gözlerine bakarak bugüne dek çektiği tüm acıları almak ve bir daha bulamayacağı bir yere hapsetmek istiyordum. Sanki bunu anlamışcasına minnetle yüzüme baktı. Geçmişin yalnızca kafamızda olduğunu, geleceğin ise av...