28

1.5K 110 23
                                    

BERK

 Hayatı boyunca sevilmediğine inanmış bir çocuğun sevgisiz geçirdiği günlerini telafi edebilmek için uğraşmak, hayatta yerine getirmem gereken en önemli görevdi sanırım. Buna bir zorunluluk, bir uğraş gözüyle bakmıyordum. Zaten kahverengi gözlerini gülümserken görebilmek dışında umrumda olan bir şey yoktu. Hayatım boyunca bir mücadele içerisinde olmuştum. Dokunmanın ne olduğunu bilmemem gereken bir yaşta tacize uğramıştım. Ergenliğim buradaki suçlunun ben olmadığım gerçeğini kabullenebilmemle geçmişti. Keşke o gün o evde olmasaydım, keşke annemlere daha önce anlatsaydım gibi keşkelerle başlayan cümleler en büyük düşmanım olmuştu ve yıllar boyunca onlarla savaşarak galip gelmiştim. Yaşıyor olduğum için mutluydum. Adalet yerini bulduğu için mutluydum. Kendimi sevebildiğim için, sevilmeye değer olduğumu bildiğim için mutluydum. 

 Aras da öyleydi. Yaralarımızın kaynağı farklıydı ama ikimiz de kanamıştık. Ne o uzun süre insanların bana dokunmasına izin veremeyişimi anlayabilirdi ne de ben ailesi tarafından dışlanmanın verdiği acıyı anlayabilirdim. Anlamak zorunda da değildik, birbirimiz için oradaydık ve bu yeterliydi. Daha fazlasını istemiyorum derken ne demek istediğini en iyi ben anlardım.

 Yatağın diğer tarafında huzursuzca kıpırdanan bedeninden kaymış yorganı onu uyandırmamaya çalışarak iyice üzerine çektim. Tüm gece mırıldanmıştı ve bir kaç kere de sıçrayarak uyanmıştı. Kabus gördüğünü söyleyip uykuya geri dönmesini seyrederken bunun akşam ailesiyle yaşadığımız olay nedeniyle olduğunu biliyordum. Bana kızacak olması ihtimaline kendimi o kadar hazırlamıştım ki yüzüme minnet dolu bir ifade ile bakması kalbimi kırmıştı. Kendimi konuşmamak için çok tutmuştum ama ailesinin karşısında otururken ve aslında onların gerçekten ailesi olmadığını bilirken ne kadar üzüldüğünü gözümle görmek farklıydı. O, insanları değiştiremeyeceğini kabullenmişti. Babası bu kafa yapısıyla büyümüştü ve bunu değiştirmek gerçekten de zordu. Ama kabullenilemeyen bir evlat olmak kadar değil. Annesinin ise Aras'ı sevdiği bakışlarından bile belli oluyordu. Fakat bu yeterli değildi. O kadının oğlunu da alıp o evden çıkıp gitmesi gerekiyordu bana göre. Evet konuşmak kolaydı, ama evladının kapıdan çıkıp gidişini izlemek kolay değildi. Bu yüzden Aras'ın üzüntüsünü hayal edemiyor, onunla empati kuramıyor ve çok istesem de içerisine düştüğü yalnızlığı anlayamıyordum.

 Onu o gece ilk kez gördüğümde sarhoştum, hayatımda ilk kez kokain denemiştim ve ayaklarım beni Mete'nin evine doğru götürürken aslında kaderime yürüdüğümün farkında değildim. Orada olduğunu sonradan fark etmiştim çünkü asıl aradığımın ve asıl peşinden koştuğum şeyin Mete olduğunu sanıyordum. Mete'nin yumruğu ile yere yığıldığımda yanıma çömelip gözlerimin içerisine baktığı ilk saniye kalbime girdiğini fark etsem de uzun süre kendime onu düşünmeyi yasaklamıştım. Mete'nin ağzından ismi döküldüğünde daha önce bu kadar güzel bir isim duymadığımı düşündüm. Beni evime götürdüğünü, yatağıma yattığıma emin olduktan sonra bir şeyler mırıldanarak odadan çıkıp gittiğini hayal meyal hatırlıyordum. Uyanır uyanmaz ilk yaptığım şey orada olup olmadığını görebilmek için salona gitmek olmuştu. Fakat orada değildi. Bir süre kendimi kandırsam da sonunda hissettiklerime yenik düşerek sosyal medyadan kısa sürede bulmuştum onu. Güzel suratını telefonumun ekranında ilk kez gördüğümde nefes almayı bile unuttuğumu hatırlıyordum. Aynı okulda olduğumuz halde kampüslerimiz farklı olduğundan bazen onun kampüsünün oralarda dolanırdım. Sonraları bu takıntının bana zarar verdiğini fark edip peşini bıraktım fakat bu aklıma sık sık geldiği gerçeğini değiştirmiyordu. 

 Kız kardeşi ile birlikte olup ona yaklaşmaya çalışmak saçma bir fikirdi ama onu tekrar hayatıma katabilecek olma ihtimalinin verdiği heyecanla düşünmeden hareket etmiştim. Direkt karşısına çıkmamın onu ürküteceğini, beni beğenmeyeceğini sanıyordum. Arya'ya karşı yaralarımı saklamak ve havalı biriymişim rolü yapmak kolaydı. Fakat Aras'ın gözlerinin içerisine baktığımda tüm kalkanlarımı indireceğimi o zaman bile biliyordum. Nitekim öyle de olmuştu. Daha yaşadıklarımı bilmeden her çağırdığımda yanımda olmuştu. Bilmiyordu ama kollarının arasında olmak ağrılarımı dindiriyordu. Tamamen iyileşemeyeceğimi biliyordum ama en azından yanımda o varken umudum da vardı. Ben de onu iyileştirecektim çünkü birbirimize iyi geliyorduk. 

Sonunda huzursuz ifadesinden kurtulan yüzüne baktım. Uyurken çok masum görünüyordu ama uyanıkken de öyleydi. Bunu seviyordum. Öfkelenince çatılan kaşlarını ve boğuklaşan sesini seviyordum. Utandığında yanaklarına hücum eden kırmızılığı, mutlu olduğunda parlayan gözlerini de öyle. Onu sahip olduğu en ufak parçaya dek, tüm pürüzleriyle seviyordum. Hiçbir zaman onu ne kadar sevdiğimi görebileceğini sanmıyordum. Kendisini sevilmeye değer olmadığına öylesine inandırmıştı ki benden ve sevgimden ürküyor olduğunu biliyordum. Zamanla ona dünya üzerinde sevilmeyi en çok hak eden insan olduğunu düşündüğümü gösterecektim. Kendisini benim gözlerimle görürse, mutluluktan başka hak ettiği hiçbir şey olmadığını da görürdü zaten. 

 Eğilerek dudaklarımı alnına yasladığımda gözlerini kırpıştırarak açtı. Yüzümü gördüğünde gülümsüyor olmasının kalbimi nasıl harekete geçirdiğini bilmiyordu. Onunla başladığım her günü cennette bir seneye değişmeyeceğimi de bilmiyordu. Sevdiğim bir şarkıda da söylendiği gibi bir parçamı kaybetmeden cennete nasıl gidebilirdim? Bir parçamı değiştirmeden cennete nasıl gidebilirdim? Belki de bana ait bir parçamı kaybedeceksem, cennete gitmek istemeyecektim. *

 Cennet buradaydı. Bu dört duvar arasında. Bunu biliyor, bunu istiyor ve bunun için çabalıyordum.

-------------------------------------------------------------------------------------

Berk'in ağzından bir bölüm yazmayı çok istiyordum çünkü ona aşığım.

Umarım duygularını yansıtabilmişimdir.

Burada olan herkese selamlar.

-reina

PS:Fotoya düştüm

* Troye Sivan - Heaven

Ocean Eyes // bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin