Dakikalar saatleri , saatler günleri, günler de haftaları kovalıyordu ve ben iyileşiyordum. Bunca zaman onun varlığı ile güçsüz kalmış çocuk yanım, onun gitmesi ile büyüyüp genç bir adama dönüşüyordu. Tabi ki bunun en büyük etkeni hemen yanımda duran, engel olamadığı bir parça hüzün barındıran ama hep pırıl pırıl olan bir çift mavi gözdü.
Ailesi bir kaç haftalığına yurt dışına gittiği için Urla'daki evlerine gidip bitkileri sulamamız ve bahçeyi temizlememiz gerekiyordu. Çalışmaktan bitap düşmüş olsam da onu hiçbir zaman kıramıyor, hiçbir dileğini geri çeviremiyordum. Babasından ödünç aldığı arabayla Urla'ya giderken hafif hafif uyuklayıp dinlenmeye çalışıyordum. Bir kez yorgun olduğumu anlarsa bana hiçbir şey yaptırmazdı bu yüzden etrafta bir kutu enerji içeceği içmiş gibi dolanıyordum ama ne zaman arabaya binsem uykum geliyordu. Küçüklüğümden beri böyleydi bu. O hiç bitmeyeceğini sandığım yollar, annemle babamın yol tartışmaları ile katlanılmaz olunca çareyi uykuda buluyordum. Bu yüzden ne zaman bir araba hareket etse beni geçmişe götürüyor, üzerime kocaman bir ağırlık çöküyordu. Eve ulaştığımızı da onun arabayı beceriksizce park edişinden anlayarak üzerimdeki o ağırlıktan kurtulmaya çalıştım.
'İstersen bekle burada, ben içeri gidip hemen ısıtıcıyı açarım. Üşürsün yoksa.'
Geçirdiğimiz haftayı halsiz ve grip olarak geçirdiğim için kurduğu cümleyi garipsememiştim. Çocukmuşum gibi üzerime düşmesi beni garipsetse de sanırım artık alışmıştım.
' Üşümem bebeğim.'
' Emin misin?
' Evet.'
' Tamam o zaman.'
Her ne kadar kabullenmiş gibi görünse de eve girer girmez yaptığı ilk şey beni salona ısıtıcının önüne oturtmak oldu.
' Suratım yanacak burada.' dedim.
' Birer kahve yapayım kendine gelirsin. Saat daha öğlenin 1'i ama her an gidip yatacakmış gibi bir halin var.'
' Yolda uykum geldi.'
' Şimdi açılır kahve içelim de.'
Yardım etmek için kalkmaya yeltendiğimde beni tek bakışıyla geri oturttu. Artık ona itiraz bile edemiyordum çünkü inatlaşmak konusunda beni bile geçmek üzereydi. Biraz sonra kahvelerle döndüğünde başımı dakikalardır gözlerimi kaldırmadığım telefonumdan kaldırdım ve yüzüne baktım. Büyük bir kupayı eğilip bana doğru uzattığında telefonu yanıma koyup kulpundan tuttum ve ellerinin arasından aldım.
' İyisin değil mi?' diye sordu otururken. Abartılı bir şekilde gözlerimi devirdim.
' Bebeğim beş dakikada bir soracak mısın bunu?'
Kaşlarını kaldırıp yüzüme baktığında sevimli bir ifade takınmaya çalışarak gülümsedim. Tek yaptığı orta parmağını kaldırıp bana doğru sallamak oldu. Telefonumun sesi odaya yayılana dek kahvemden ağır yudumlar alıp karşımda oturup bildirimlerini kontrol eden Berk'i seyrediyordum. Sesi duyduğunda merakla yüzüme baktı. Arayanın ya Ali ya da Arya olduğunu düşünüyordum çünkü başka da arayanım olmuyordu zaten. Annemle ara sıra konuşuyorduk. Hala çok iyi değildi ama gözle görünür bir şekilde toparlamıştı. Bir ara beni ziyaret etmeye gelmek istediğini ve benimle İzmir'i gezmek istediğini söylediğinde ondan senelerdir bu kadar sıcak bir cümle duymadığımdan olsa gerek oturup ağlamak istemiştim. İyi olması beni sevindiriyordu.
' Kim arıyor?'
Telefonuma kısa bir göz atıp ona dönecektim ama arayan isim beni şaşkınlığa sürüklediği için ekrana bakakaldım. Sessizliğimi ve tepkisizliğimi anlamadığı için hafifçe doğrularak arayanı görmeye çalıştı.
![](https://img.wattpad.com/cover/217200924-288-k146526.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ocean Eyes // bxb
RomanceOkyanus gibi koyu ve sonsuz görünen gözlerine bakarak bugüne dek çektiği tüm acıları almak ve bir daha bulamayacağı bir yere hapsetmek istiyordum. Sanki bunu anlamışcasına minnetle yüzüme baktı. Geçmişin yalnızca kafamızda olduğunu, geleceğin ise av...