47

1.2K 104 32
                                    

 Gecenin bir yarısı, Berk'in aracılığı ile işten bir haftalık izne ayrılmış, bir sırt çantasından başka bir şey almaya gerek duymayarak kendimi buz gibi esen rüzgarın altında otogarda dikilirken bulmuştum. Bu ani fikir değişimim babama üzüldüğümden ya da onu affedeceğimden falan değildi. Ölecekse eğer, onunla konuşup içimdekileri atabilmek istiyordum. Beni duyup duymayacak olmasının bir önemi yoktu. Sadece karşısına geçip konuşabilmek istiyordum. Duysa bile beni anlamayacaktı biliyordum. Ama eğer ben kendimi anlatamadan öldüğünü öğrenirsem, her gece yastığa başımı koyduğumda aklıma bu gelecekti. En iyisi buydu biliyordum.

 ' Şu taraftan,'

Birkaç kişilik boş koltuk olan otobüslerden birine aldığımız bileti elinde sallayarak yüzüme bakan Berk'ti seslenen. Benimle gelmesini özellikle istememiştim ama sanki başka bir seçenek yokmuş gibi biletleri alırken bana sormamıştı bile. Başımla onayladığımda hafifçe gülümseyip arkasını döndü . Bineceğimiz otobüse dek onu sessizce takip ettim. Ne o muavinle konuşup biletleri gösterirken ne de içeri geçip arka taraflardaki yerlerimize geçerken sesimi çıkartmadım. Cam kenarına geçmem için yer verdiğinde itiraz etmeyip oturdum ve çantamı kucağımdan almasına izin verdim. Kendi çantası ile beraber benimkini de oturduğumuz yerin üstündeki bölmeye yerleştirdikten sonra hemen yanıma geçti. Kıpkırmızı olmuş burnundan ve birbirine sürterek ısıtmaya çalıştığı ellerinden gözümü ayıramıyordum. Ben de ondan farksız değildim , soğuktan ellerim ve ayaklarım hafif hafif sızlıyordu. Ama hissizliğim bunu da engelleyerek tepkisizce oturabilmemi sağlıyordu. Ama o benim gibi değildi, bu yüzden montumu çıkartıp üzerine örttüm sakince. 

' İstemiyorum giy şunu,' 

' Üşümüyorum ben.'

' Saçmalama Aras, buz gibisin. Giy şunu lütfen.'

 Bir şey söylemeden başımı cama doğru çevirdiğimde derin bir soluk aldığını duydum. Benimle inatlaşmaması gerektiğini çünkü hep kaybedeceğini anlıyordu ama sinirlendiğini biliyordum. Montun altına çektiği ve parmaklarını arasına geçirdiği soğuk elimi tutmasına ve tek dayanağım olmasına izin verdim. 

Biraz sonra otobüs otogarı terk ederek sessiz karanlığın içerisine karışırken ben de gözlerimi kapatıp karanlığı biraz daha arttırdım.

 Gözlerimi tekrar açtığımda kulak uğuldatan bir sessizlik ile karşılaştım. Herkes uyuyor olmalıydı. Elimi kavrayan parmakların gevşemesinden Berk'in de uyumuş olduğunu anlayabiliyordum. Saat kaçtı, neredeydik bilmiyordum ama öğrenmek niyetinde de değildim. Başımı hafifçe sola çevirdim yalnızca. Başını arkaya yaslamış bir şekilde uyukluyordu. Yüzündeki ifadeden derin bir uykuda olmadığını söyleyebilirdim. Nitekim hafifçe hareket ettiğimde göz kapakları hemen açıldı ve başını bana doğru çevirdi.

' Uyuyamadın mı?'

Sessiz fısıltısı bana ulaşınca ister istemez gülümsedim. Klimadan yayılan sıcaklık uykulu halimi daha da körüklerken hafifçe omzuma vurdum.

' Buraya koy başını.'

 Söylediğimi yaparak hafifçe eğildiğinde rahat edebilmesi için cama doğru yaklaştım. Montumu üzerimize doğru çekerek az önce gevşek tuttuğu elimi hafifçe sıktı. Başımı tekrar cama yasladım ve uykuma kaldığım yerden devam ettim. 

Sabahın erken saatlerinde kendimizi İstanbul'un ortasında birer simit kemirirken bulduk. İkimiz de çok acıkmıştık ama oturup kahvaltı etme fikrim Berk tarafından reddedilmişti. Bir an önce hastaneye varmamızı istiyordu. Bu yüzden simitle doymadığını söylediğinde ona ters ters baktım. Yol üzerinde gördüğümüz unlu mamüller satan bir dükkana girerek iki dakika sonra koca bir torba ile çıktığında kaşlarımı çatarak yüzüne baktım. Ağzına bir poğaçayı neredeyse bütün olarak attıktan sonra yürümeye devam ederek

Ocean Eyes // bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin