İşe iki üç saat geç gelebilmek için kız kardeşimin hasta olduğunu ve onu acile götürmem gerektiğini söylemiştim ve hayatımda ilk kez yalan söylediğim için kötü hissetmiyordum. Kötü hissediyordum çünkü sabah hiçbir şey olmamış gibi öpücükleri ile gülümseyerek uyanmış, koyu bir kahve içerken ağzına takılan yabancı bir şarkı eşliğinde bana omlet yapmasını seyretmiş ve sabırsız bir şekilde dilimin ucuna dek gelen kelimeleri defalarca yutmuştum. Şimdi ise saat 17.30'du ve You dizisindeki Joe gibi gizlendiğim yerden Berk'in siteden çıkmasını bekliyordum. Saat 17:48'e gelirken nihayet çıktığında gergin bir şekilde duvara yaslandım. Bulunduğum yerden görünmem imkansızdı ama deli gibi korkuyordum.
Aramızda hatrı sayılır bir mesafe bırakarak onu takip ettiğimde dışarıdan bakanların da anlamaması için normal davranmaya çalışıyordum fakat öyle gergin ve sinirliydim ki göreceğim şeyi merak etmesem koşarak yanına gidecektim. Ama kendim görmem daha iyi olacak gibi hissediyordum. Telefonumu cebimden çıkartarak mesaj kısmına girdim ve onun ismine tıkladım. En son dün akşam eve varmadan önce marketten bir şey isteyip istemediğini sormuştum.
Aras: Bebeğim ne yapıyor?
Telefonunu sessizde kullanmayı sevmediğini biliyordum. Bu yüzden mesajı gönderdikten bir kaç saniye sonra telefonunu cebinden çıkarttığını gördüğüme şaşırmadım. Biraz sonra ekranıma düşen bildirimi belirten ses ile bakışlarımı onun sırtından ayırıp telefona çevirdim.
Berk: Uzanıyor. Ya benimki ne yapıyor?
'Yalanını sikeyim.'
Cevap vermek yerine telefonu cebime koydum çünkü ilerideki köşeyi döner dönmez Berk'e doğru gelen Can görüş alanıma girdi. Uzak olduğumuz için beni görmezdi fakat tedbiri elden bırakmayarak otobüs durağına doğru ilerleyip kendimi kamufle ettim. Ufak bir el hareketi ile selamlaştıktan sonra birbirlerine biraz yaklaşarak konuşmaya başladılar. Ne konuştuklarını duymayı o kadar çok istiyordum ki Berk'in ceketine böcek möcek bir şey yapıştırsaydım keşke diye düşündüm. Biraz sonra biraz daha kuytu bir yere ilerlediler ama hala onları görebiliyordum. Sokaktan geçen birisi öylesine muhabbet eden iki genç görecekti muhtemelen ama ben tüm hareketlerini kendimce analiz ederek gergin bir konudan bahsettiklerini görebiliyordum. Bir kaç dakikanın sonunda Can üzerindeki deri ceketi ağır hamlelerle çıkarttı. Hava soğuk olduğu için bu hamlesini mantıksız buldum ama daha sonra aynısı Berk de yaptı. Lacivert montunu Can'a uzatışını ve onun deri ceketini de kendi omzuna atmasını seyrettim. Bir kaç saniye neler olduğuna anlam veremesem de bir tür alış veriş yaptıklarını fark ederek gözlerimi fal taşı gibi açtım.
Berk biraz daha durduktan sonra Can'a hafifçe sarıldı ve ayrı yönlere ilerlemek üzere ayrıldılar. Gözlerimi üzerinden ayırmadan biraz uzaklaşmasını bekledim. Öfkem son seviyelerine gelmişti ve karşıma çıkan ilk insanı evire çevire dövmek istiyordum. Bu insanın Berk olmasını istemiyordum ama gidip onunla yüzleşmem gerekiyordu. O aptalca bir şey yapmadan önce.
Berk: ?
Bildirim sesi ile cebime attığım telefonu çıkartıp ekrana baktığımda gördüğüm mesaj buydu. Cevap göndermediğim için kendince sorusunu pekiştiriyordu.
' O soru işaretini götüne sokucam, bekle sen.'
Evin önüne dek yine aynı mesafeyi koruyarak ilerledim. Sitenin girişinden o olmadan geçemeyeceğimi bildiğim için adımlarımı hızlandırarak girişe ulaşmadan dibinde bitmiştim. Elim omzuna uzandığında irkilerek arkasına döndü. Korktuğunu fark ederek yaptığım bu hareketten pişman oldum ama kısa sürede kendini toparlayıp yüzüme şaşkınca baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ocean Eyes // bxb
RomanceOkyanus gibi koyu ve sonsuz görünen gözlerine bakarak bugüne dek çektiği tüm acıları almak ve bir daha bulamayacağı bir yere hapsetmek istiyordum. Sanki bunu anlamışcasına minnetle yüzüme baktı. Geçmişin yalnızca kafamızda olduğunu, geleceğin ise av...