Şila'nın Kararı

70 11 10
                                    


'Dünyaya sana ait bir ses, bir renk, bir ezgi, bir eda, bir duruş, bir cümle bırak.
Dünyaya sana ait bir yenilgi bırak.'

KS.

"Anlıyor musun?" dedi Samida. Bir yandan gözyaşlarını akıtıyor bir yandan bana ailesine olan özlemini anlatıyordu. "Dünya ile ilgili tüm saçmalıkları kabul edecek kadar özledim onları. Keşke hiç buraya gelmeseydik, en azından öleceksek bile onların yanında ölürdük."

"Yeter Samida," dedim dayanamayarak. "Çıkar şunu aklından. Kimsenin öldüğü yok."

"Nereden biliyorsun?" dedi ağlamaktan kızarmış gözleri ile bana bakarken. Yutkundum.

"Bilmiyorum," derken başımı ellerimin arasına aldım. "Ama senin kadar karamsar olmak istemiyorum."

Histerik bir gülüş belirdi dudaklarında. "Karamsar mı? Sabahtır verileri okuyup duruyorum kafayı yiyeceğim. Beş ayda bu kadar ölüm çok fazla Şila! Nasıl karamsar olmayayayım?"

"Türkiye'de ölüm oranı çoğu büyük ülkeden daha az. En azından.."

"Tabi canım, 33 bin insan.. çok az öyle değil mi?"

Nefesim tükenmişti artık. Ona moral olmak için kendimi harap ediyordum ama içim acıyordu.. Az değildi elbette. İtalya da 62.120 kişi ölmüştü. En azından oraya oranla ülkemiz daha iyi durumdaydı. Başımı iki yana sallarken cevap vermekten vazgeçtim. Okuldan geldiğimizden beri evin içinde yas halindeydik.

"Ya onlardan birisi bizim ailemizden birisi ise?" derken sesi titredi. Bakışlarım bal gözlerini buldu. Bir iki yaş daha süzüldü gözlerinden. Oturduğu koltuğun önünde diz çöktüm ve ellerimi dizlerine koydum. Gözlerinin içine baktım. Üzülmesine dayanamıyordum, canımdan bir parçaydı. Kardeşlerimden daha başkaydı.

"Hayır, öyle bir şey yok Samida. Onlara bir şey olmadı, olmayacak.." dedim sessizce. Daha fazla ağlarsa dayanamayacak ben de ağlayacaktım. Ama birimizin güçlü olması gerekiyordu, birimizin toplaması, onarması gerekiyordu. Onun için bunu seve seve yapardım.

"Nasıl?" dedi. "Onlarla konuşma imkanımız bile yok oldu."

İstemsizce göz devirdim. "Sanki çok konuşuyorduk da.."
Üç ayda bir herkese konuşma hakkı tanınırdı. Belirli sürede olmak şartıyla görüntülü sohbet ederdik ilk zamanlar. Ama son dönemlerde Dünya görüntülü konuşmayı yasaklamış, sadece bir kişi ile sesli konuşma hakkı tanımıştı. Samida annesiyle görüşürdü hep ve ben.. hiçkimseyle.

"Keşke daha çok görüşseydim," dedi. Ellerimi dizlerinden çekerek bitkin bir şekilde yüzüne baktım. "İki defadır görüşememiştim zaten Şila, bu ne demek? Altı ay! Altı.."

"Demek ki bu yüzden görüşmeleri bir şekilde erteleyip durdular," diye mırıldandım.

"Ne haldeler acaba!" diye ümitsizce konuştu. Sonra birden dizlerini koltuktan aşağı sarkıtıp bana doğru yaklaştı. "Onları gizliden arayabiliriz, bir yolunu bulabiriz Şila," dedi. Sessiz ol dercesine parmağımı dudağıma götürdüm. Şirin bu evde olan anarmol durumları yönetmeliğe iletiyordu.

"Saçmalama," dedim. "Bunu nasıl yapalım?" Aslında kafamda çoktan tilkiler dönmeye başlamıştı.

Gözyaşlarını silip yanıma oturdu. "Niye yapamayalım Şila," diye fısıldadı. "Sen Teknoloji Tasarım öğrencisi değil misin? Evrende ki hangi teknolojik alet edevat varsa biliyorsun kullanmayı. Ya sen istesen şuan Şirin'i devre dışı bırakıp evi güney yerleşkesine bile uçurabilirsin. Kimsenin ruhu duymaz.."

"Evet ama," derken alt dudağımı ısırdım.

"Aması yok Şila, ne olursa olsun onlar bizim ailemiz. Son kez görüşmeyelim mi yani! Onlar için bari bunu yapalım."

Sene 3019Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin