Oyun İçinde Oyun

46 6 196
                                    

"Öyleyse ne bu içimde ki ürperti. Herşey iyi giderken, tüm ipler elimizdeyken bu gereksiz ürperti de neyin nesi?"

Ömer üstünü değiştirmek için odasına gitmişken ben salonda ki devasa pencerenin önünde manzarayı izliyordum. Dünyanın sisli görüntüsü beni etkisi altına almıştı. Bizim evden bu kadar bile görünmüyordu, daha çok mars görünümlü manzaradaydı maalesef. Kara delik gibi olan uzay boşluğu ve o boşluğu renklendiren dünya. Çocukluğum orada geçmişti. Öylesine özlemiştim ki sanki üç yıl değil de otuz yıl geçmiş gibiydi. İki gün sonra tekrar oraya gidecek olmanın heyecanı tüm bedenimi sarmıştı.

Eğer planlar bozulmazsa tabi..

Moralim bir kez daha düşerken derin bir nefes aldım ve kollarımı birbirine doladım. Dünyanın görüntüsüne dalan gözlerimi çevirdim ve Ömer'in evine baktım. Dün gece yaşadığım heyecandan dolayı inceleyememiştim evini. Gri duvarları olan mekanik evlerden biriydi. Salonun girişi ortadaydı. Sol tarafta siyah ağırlıklı mutfak, sağ tarafta ise gri tonlarının hakim olduğu oturma grubu vardı. Devasa elektronik camlarla çevrilmişti. Önünde durduğum camdan ayrılarak oturma grubunun karşısında kalan cama ilerledim. Bu cam, ekran olabilme özelliği taşıyordu. Tasarım öğrencisiyseniz detayları incelemeyi severdiniz, benim gibi..

Yavaşça ekranın yanında ki mekanik duvara ilerledim. Girintili çıkıntılı olan duvarda teknolojik bir çok belgesel kayıtlıydı. Bu detay beni gülümsetmişti. Ömer'den aşk filmi izlemesini beklemezdim zaten. Gerçi ben de aşk filmlerinden haz alamıyordum, binlerce yıldır tüm konular tüketilmiş ve artık hikayeler ilgi çekmez olmuştu. O yüzden Evrende oyunculuk diye bir meslek yoktu. Dünyanın tasarladığı ve bize uygun gördüğü filmleri izleyebiliyorduk sadece. Bazen hackerlar dünyanın yasaklı filmlerini çalıyordu ama bunun cezası ağırdı.

Belgesellerden bir kaçına baktıktan sonra yerine bıraktım. Biraz daha ilerleyince A5 boyutunda ki cam ekranda gördüğüm fotoğraf dikkatimi çekti. Yavaşça yaklaştığımda fotoğraflar bir slayt halindeydi ve akıp gidiyordu. Küçük bir çocuk vardı ekranda, kumral saçlara ve küçük ellere sahipti. Gözlerinden tanımıştım, o çocuk Ömer'di. Minik elleri yanında ki kadına sıkıca sarılmıştı. Kadının uzun saçları rüzgarın etkisiyle hafifçe uçuyordu, gülümsemesi öyle canlıydı ki.. sanki gerçekti ve karşımda bana gülümsüyordu. Bir sonra ki fotoğraf yine o kadınlaydı. Bu defa el ele tutuşmuş, sahil kenarında yürüyorlardı ve Ömer bir şeyler anlatıyordu. Kadın ise dikkatle onu dinliyordu. Çok güzel bir kadındı..

"Annem.." dediğinde yanıma geldiğini anladım. Tebessüm ederek ona baktım ve ardından değişen fotoğrafa baktım. Bu defa hareket eden fotoğraf annesinin gözlerinde ki sevgiyi yansıtıyordu adeta.

"Çok güzelmiş," diye mırıldandım.

"Öyledir," dedi. Bakışlarını üstümde hissedince ona baktım. "Kalbinin güzelliğini görsen hayran kalırdın."

"Şimdiden hayran kaldım."

"Çünkü senin de kalbin güzel," dediğinde bakışlarımı kaçırdım. Kalbim heyecanla titrerken devam etti. "Kalbi güzel insanlar birbirini ilk gördüğü anda anlarmış. Öyle derdi hep.."

Annesinin hayatında ki önemini anlamıştım. Böyle bir adam olmasının sebebi, annesiydi. Fiziksel özellikleri annesini andırmıyor olsa bile kalbinin güzelliğini ondan almış olmalıydı. Düşünceli annenin düşünceli oğlu.. "Şimdi anlıyorum," dedim tebessüm ederken. Bu defa dikkatle yüzüne bakan bendim. "Neyi?" diye sordu. "Güzel kalbinin sana kimden miras kaldığını.."

Onun da yüzünde tatlı bir tebessüm oluştu. Gamzesini gördüm bir kez daha. "O mirasa sahip çıkabilmek için çok çabaladım," dedi. "İnsanlar öylesine kararmış kalplere sahipken, güzel bir kalple kalabilmek çok zordu. Anneme sormuştum bir keresinde; 'o kadar çirkin kalplerin karşısında güzel bir kalp ne işe yarar ki' diye," ses tonu duygu yüklüydü. Bakışları küçük ekrana döndü. Annesine.. "Güzel kalplerle karşılaşmak istiyorsan, güzel kalpli olmalısın oğlum, demişti."

Sene 3019Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin