Ölüm Gerçeği

32 4 57
                                    

Hayat anlardan ibarettir. Yaşanan bir ân insanda büyük yıkımlar ya da koca gülümsemeler bırakabilir. Geri dönüp o ânı düzeltemezsiniz. Yıkımlarınızı izlersiniz büyüdükçe ama dönüpte değiştiremezsiniz. Bana o şans verilmişti işte. İçime ağırlık yapan, kalbime uhde olan güne geri gelmiştim. Yıllarca 'böyle yapsam ne olurdu' gibi içimi kemiren soruların cevabını almıştım az önce.

Herşey çok farklı olabilirmiş.

Babamın gür sesi salondan buraya kadar geliyordu. "Hiçbir sebep bu yaptığını haklı çıkaramaz Ekin!"

"Sürekli sorun çıkartan, sistemin sınırlarını zorlayan kızını korumak kolay, yarın bir gün onun yüzünden size bir şey olursa.."

"Bunu düşünecek olan sen değilsin," diyerek abimin sözünü kesti. Odamda yatağıma oturmuş geçmişimi izliyordum.  "Babası olan ve bunu düşünmek zorunda olan kişi benim. Kendi başına kararlar vermek ne demek! Kız kardeşini evden attırmaya çalışmak ne demek Ekin!"

"Evden attırmaya çalışmıyordum sadece," derken sesi kesildi. Yüzünde ki ifadeyi görmek istemiştim. Yavaşça olduğum yerden kalktım. Odadan çıkacakken annem odaya girdi. Gözlerinde ki yaşları silerken hızla yanıma gelmişti. "Yaptığını beğendin mi?"

Kaşlarım havalandı şaşkınca. "Ne yapmışım yine!"

"Babanla abinin arasını bozdun sonunda," dediğinde sinirlendim, elimle saçlarımı arkaya doğru ittirdim. "Bunun suçlusu da ben mi oldum yani?"

"Babanın öğrenmesine gerek yoktu," derken odanın içerisinde hareket halindeydi. Oğlunu kaybetmekten korkuyordu! "Bana söyleseydin hallederdim bir şekilde. Ama şimdi.."

"Ama şimdi oğlunu kaybedebilirsin değil mi?"

Durdu ve yüzüme baktı. Bir şeyler söyleyecek gibi olduysa da vazgeçti. Zoraki bir gülümseme belirdi yüzümde oysa ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. "Merak etme oğlunu kaybetmeyeceksin," dedim. "Ama beni kaybedeceksin anne..Gerçi bu senin için pek bir şey ifade etmiyor değil mi?"

Hızla bana doğru geldi ve ellerimi tuttu. "Beni yanlış anlıyorsun," dedi. Bakışlarında ki şefkati hissettim. Ama artık çok net idrak ettiğim bir şey vardı. Annem ne olursa olsun oğlunu benden daha çok seviyordu, ilk düşündüğü o oluyordu. Bu asırlar geçse bile değişmeyecek olan birşeydi. Benim gerçeğim olan buydu ve kabul etmek zorundaydım artık. Oğlunu benden daha çok seviyor diye onu suçlayamazdım ya ölene dek.. "Yanlış anlamıyorum anne," derken genişçe gülümsedim. Kabullenmek içinde kalan boşluğu doldurmak demekti aslında. Bende ellerini tuttum. "Merak etme, oğlundan ayrılmak zorunda kalmayacaksın. Babamla arasını da düzelteceğim. Canını sıkma sen!"

"Kızım," dedi içten sesiyle. Daha önce bu içtenlikle seslenmiş miydi hiç emin değilim. "Canım benim. Seni çok seviyorum.." Sarıldığında boğazımda ki düğümü hiçe sayarak bende sardım kollarımı ona. Sonuçta anne kokusu her yerde bulunabilen bir şey değildi. "Bende seni seviyorum. Hem de hiçbir kıyas yapmadan.." diye fısıldadım.

Bir kaç dakika sonra salonda babamın karşısındaydım. Abim koltukta bir suçlu gibi oturmuş bekliyordu. Gözlerinde ki kızarık ifade onun da zorlandığını gösteriyordu adeta. Bana minnet dilenircesine baktı. İşte bu bakış yetmişti. Bana muhtaç duruma düşmesini istemiştim hep ve şimdi gözlerinde gördüğüm bu ifade yıllardır çektiğim hasrete, içimde yaşattığım acıya yetmişti.

Kalbin kötüleşti mi Şila?

Hayır kalbim kötüleşmemişti sadece herkes gibi bir miktar acımasızlık vardı içimde. "Güzel kızım, sen hiç merak etme. Kimse, hiç kimse seni benden ayıramaz. Evren denilen o lanet yere gönderemez," derken babama kaydı bakışlarım. Kelimelerini bastıra bastıra konuşmuştu. Bakışları ise ezik bir insana bakar gibiydi abime bakarken. Onun yanımda olduğunu bilmek iyi gelmişti.

Sene 3019Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin