Bazen herşey tuhaf bir yanılsamadan ibaret olur. Güvenirsin ama sonradan anlarsın güvenilemeyecek biri olduğunu.. Üzülürsün sonradan anlarsın üzüldüğüne değmeyeceğini. Bazense her şey tuhaf bir şekilde gerçektir. Hiç beklemediğin kadar gerçek.
Vücudumda ki ağırlığın sebebi gerçek miydi yoksa yanılsamadan mı ibaretti henüz çözememiştim. Kirpiklerimi kırpıştırarak gözlerimi araladığımda mat beyaz ışıklar gözlerimi acıtmıştı. Kapattım tekrar. Derince bir nefes aldığımda vücudumda ki ağırlığı daha net hissetmiştim. En son neler olduğunu hatırlamaya çalıştığımda uçan robotu hatırladım. Arkadaşlarım yok olmuştu birden. Ömer yok olmuştu..
Zihnime 'tak' eden gerçekle acısına aldırmadan açtım gözümü. Karşımda yüksek bir tavan vardı. Işıklar yandan vuruyordu yüzüme. Bir odanın içerisindeydim. Oda beşgen diye adlandırabileceğim biçimdeydi. Bomboş olan bu odanın ortasında yatıyordum ama neden?
İlk önce bir kez yutkundum. Etrafımda kimsenin olmadığından emin olmak için odanın her köşesinde gezindi bakışlarım. Kimse yoktu. Beyaz parlak duvarlar tepelerinde duran mat ışıkları daha net yansıtıyordu. Gözüm bu işkenceye alışmaya başladığında kalmak için hamle yaptım. Üstümde ki ağırlık buna izin vermiyordu. Derince bir nefes vererek üstüme baktım. Kaşlarımın çatılmasına engel olamamıştım. Evrenden gelirken giydiğim özel yapım kıyafet dışında hiçbir ağırlık yoktu üstümde!
Bir kez daha denedim kalkmayı. Ama hayır! Bu beni daha çok yormak dışında hiçbir işe yaramıyordu. "Heey," diye bağırdım boş odada. "Çıkarın beni buradan!"
Sesin yankı yapmasını beklemiştim ama sanki oda sesimi hapsetmiş gibiydi. Tekrar odaya bakındım. Hay lanet!
Görünürde hiçbir kapı yoktu. "Beni duyuyor musunuz?" diye bağırdım. Sesim kulaklarıma sadece bir fısıltı kadar az geliyordu. Halbuki ben boğazım acırcasına bağırmıştım.Neler oluyordu?
Bir kaç kez daha birilerine sesimi duyurma girişiminde bulundum ama hepsi boşa çıkmıştı. Tedirgindim, yalnızdım ve itiraf etmem gerekirse korkmaya başlamıştım. O yüzden mantığım çalışmıyordu sanki.
Ne kadar süre geçtiğini bilmezken mekanik bir kadın sesi duydum. Hareket ettirebildiğim tek organ olan başım ile sesin geldiği yöne baktım. Ses sadece bir yankıdan ibaretti. "Buradan çıkmak sadece senin elinde," dedi. Sesin çıkış noktasını bulmaya çalıştım. Bu boşa bir çaba olarak kalmıştı elimde. "Zihnini yönetebilirsen buradan kurtulabilirsin. Seni bağlayan görünmez şeyler sadece zihninde ürettigin yapay engeller. Onlardan kurtulabilirsin.."
İçimden bir küfür savurmak gelse de kendimi tuttum. Oyun mu oynuyorduk burada! Sonra aklıma gelen şey ile durakladım.
Her şey bir oyundan ibaret..
Dişlerimi sıktım. "Dexaa," dedim tıslarcasına. "Eğer bunlarda senin parmağın varsa seni mehvedeceğim, yoksa da mahvedeceğim.."
Bildiği halde söylemediğine göre o da bu işin içindeydi. İçinde olmasa bile bize nasıl bir oyun olduğunu anlatabilir, böyle saçma durumlara düşmemize engel olabilirdi.Aptal kafam! Bir de ona güvenmiştim ben.
Ona sövme işlemini sonraya bırakarak zihnime yoğunlaştım. İlk işim Düşünsel Gruba mesaj yollamaya çalışmak olmuştu. Ama şuan grubla iletişim sağlanamıyordu. Odanın sinyal kesici özelliğe sahip olduğunu anlamak çok da zor değildi. Tuhaf sesli kadının dediği gibi, şuan sadece ben kendimin kurtarıcısı olabilirdim.
"Yapabilirsin Şila," diye mırıldandım. Bir kaç kez tekrarladım. Zihnimde farklı bir yoğunluk vardı. Sanki vücudumun ağırlığı zihnimden kaynaklanıyormuş gibiydi. Gözlerimi kapattım yavaşça ve zihnimde ki ağırlıkları kaldırmak için zihin savaşımı başlattım. Kendimle savaşmak çok zor olsa da bunu başarmak zorundaydım. Arkadaşlarım için, sevdiğim adam için yapmak zorundaydım bunu. Ve.. yutkundum. Ailem için yapmak zorundaydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sene 3019
FantasySene 3019. Covid-19 isimli yeni tip virüs tüm dünyanın yok olmasında ki başlangıcı yapmıştı. Sadece son altı ayda dünya nüfusunun dörtte birini öldüren bu virüs; Evrenistlerin sevinci haline gelmişti. İntikam dolu ruhlar, acımasız düşüncelere sahip...