~Ömer~
Derin nefeslerin arasında başımı kaldırdım. Karşımda duran iki katlı bina bana geçmişimi hatırlatmıştı. Annemin gözlerini ve hiç unutamadığım sesini..
Buraya nasıl geldiğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Büyük bir zihin savaşı'ndan çıkmış, kendimi evimin önünde bulmuştum. Bu işte kimlerin parmağı vardı bilmiyordum. Kimse iyiliğim için beni annemin yanına getirmiş olamazdı. Bu işin içinde bir boklar vardı ama evimin önündeyken, anneme bu kadar yaklaşmışken mantıklı düşünemiyordum.Dizlerime dayadığım ellerimi çektim ve dikleştim. Evin pencerelerinde dolaştı bakışlarım. Aynı eskisi gibi altta ki sağ pencerenin önünde saksılar duruyordu. Annemin özenle yetiştirdiği çiçekler gözüme çarptığında gözlerimde ki yaşın akmasına engel olamadım. Etrafa baktığımda sokakta kimsenin olmadığını fark ettim. Olsa da bir şey fark etmezdi gerçi. Ağlamak erdemlikti.
Yavaşça bahçe kapısına doğru adımladım. İçimde ki ses yapma diyordu. Sanki oraya gidersem, evin içine girersem onu kaybedecek mişim gibiydi. Başımı iki yana salladım. Ona olan özlemim korkularıma ağır bastı. Ahşap bahçe kapısını iterek bahçeye girdim. Bahçe her zaman olduğu gibi temiz ve bakımlıydı. Annemin elinin değdiği o kadar belliydi ki..
Yutkundum. Onu çok özlemiştim.
Beyaz ahşap kapıya yaklaştım. Titreyen ellerim zile gitmişti ilk önce ama sonra nedense vazgeçtim. Kapıyı tıkladım iki kez. Sonra nefesimi tutarak bekledim kapının ardından gelecek ufacık bir sesi. Anneme dair..
Ne kadar sürdü o an bilmiyorum. Kapı açıldığında sanki bunu bekleyen ben değilmişim gibi irkilmiştim. "Oğlum," dedi annem zihnime kazınan o güzel sesiyle. Dudaklarımda donuk bir tebbessüm oluştu. Onun sesini duymak her şeye bedeldi. "Anahtarını almayı yine mi unuttun sen?"
Dediği şeyi idrak etmem biraz uzun sürmüştü. Çünkü ona bakmaya o kadar odaklanmıştım ki.. Kahve tonunda ki badem gözleri, sarıya çalan uzun saçlarıyla uyum içindeydi. Kahkülleri aynı zihnimde hatırladığım gibiydi. Ve o içten gülümsemesiyle bana bakmaya devam ediyordu. Bileğimde hissettiğim sıcaklık ile kendime geldim. Annemin bileğimi tutan ellerine baktım. Sırf bunun için girişmiştim bütün gayri resmi işlere. Bir kez daha yutkundum, iyi ki dedim.. İyi ki girişmişim..
"İyi misin oğlum," dediğinde bakışlarında endişeyi yakaladım ve hemen topladım kendimi.
"İyiyim annem, seni gördüm ya şimdi dünyanın en iyisi benim."
Geniş bir gülümseme oluştu yüzünde. "Deli oğlan hemen de annesini yumuşatır," dedi. "Niye dikildin kapıda oğlum girsene içeri?"
Kendisi arkasını dönüp içeri doğru ilerlerken bende yavaş adımlarla yıllar önce terk etmek zorunda kaldığım evime girdim. Herşey tuhaf bir şekilde aynıydı. Giriş kapısının tam karşısında kalan salona girdik birlikte. "Bende sen gelene kadar teraryumu bitirmeye uğraştım. Tam olarak bitmiş sayılmaz ama yine de bir bak istersen, nasıl olmuş?"
O an fark ettim sağ elinde ki eldiveni. Salonun masasında duran teraryumu bana göstermek için kaldırdı. Ben şuan ona odaklanmaktan çok uzaktaydım oysa. Ben beş yıldır yoktum bu evde. Bir şeylerin değişmiş olması gerekiyordu. Değişmesini istemiyordum elbette ama öyle olması gerekiyordu. Bu normal değildi.
"Beğenmedin mi yoksa?"
"Beğenmez olur muyum kraliçem, senin elinin değdiyse çirkin olma ihtimali yok zaten," diyerek gülümsedim. İçimde büyüyen kuşkunun bu anı mahvetmesini istemiyordum.
"Oyy," dedi teraryumu yerine bırakıp bana doğru yaklaşarak. "Annesinin yakışıklı prensi, nasıl da güzel iltifat edermiş.."
"Senin öğrencinim," dedim muzur ifademle. Onunla böyle olmayı nasıl da özlemiştim, Allahım!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sene 3019
FantasíaSene 3019. Covid-19 isimli yeni tip virüs tüm dünyanın yok olmasında ki başlangıcı yapmıştı. Sadece son altı ayda dünya nüfusunun dörtte birini öldüren bu virüs; Evrenistlerin sevinci haline gelmişti. İntikam dolu ruhlar, acımasız düşüncelere sahip...