Selam.. Ramazan ayı ilk kez böyle sessiz geçecek. O çocukluğumuzda ki heyecan.. tatlı telaş yok şimdi.. teravihe namaz kılmaya diye gidip bahçesinde koşuşturan çocuklar yok.. pide sırası yok.. buruk bir Ramazan.
Ama umarım Bayramı buruk yaşamayız. Bu bayram hem Ramazan bayramı hem koronadan kurtuluş bayramımız olur.. Şeker toplayan çocuklar kapımızı çalar ve dünyamız güzelleşir inşaallah.
Sevgilerle.. İyi okumalar..
...
"Ölümden değil, kendi kırılganlığımızla yüzleşmekten kaçıyoruz."
..."Halledeceğiz demiştim," dedi Perla. Gülerek ekibe, özellikle de mavi cadıya bakıyordu. Tek kaşımı kaldırarak bende onun sevimsiz suratına baktım. Bu defa meydan okuyan bakışlar bana aitti. Gözlerini devirirken söyleyecek cümleleri yok gibiydi. İşte böyle sustururlar insanı.
"Sade beş günümüz kaldı," dedi Kimoni. "Planlarımızı gözden geçirmeliyiz."
Perla nefesini verirken bilgisayarların olduğu masaya yaslandı. Yüzünde halen mutlu olduğunu belirten gülümsemesi vardı. O an benimde yüzümde ki tebessümün yerinde durduğunu farkettim.
"Elbette geçireceğiz, hata şansımız yok," diye karşılık verdi Perla. "Ama bugün çok yorucuydu hepimiz için. İlk önce kafamızı boşaltacağız. Bugünü, tüm aksilikleri unutacağız ve planlarımıza öyle odaklanacağız."
Cümlenin sonlarında bakışları beni bulmuştu. Benden bugün yaşanan olumsuzlukları unutmamı bekliyordu. Elbette bunu yapmayı isterdim. Ama kırılan kalbim için bu zor olacaktı. O yüzden gözlerimi kaçırdım.
"Öyle değil mi Şila?"
Nefesimi vererek onun güzel gözlerine baktım. "Planlara odaklanırız o sıkıntı değil," dedim. "Ama beni burada istemeyen insanları unutmamı, onlara güvenmemi bekleme benden."
"Hah, bizde çok meraklıydık senin güvenine zaten," diye mırıldandı mavi cadı. Perla onu gözleri ile uyardığında sinirle başını çevirdi.
"Haklısın Şila ama birbirimize güvenmezsek bu gemi yürümez, biliyorsun değil mi?"
"Geminin kaptanına güvendikten sonra gerisinin pek önemli olduğunu düşünmüyorum Perla," dedim. Bir anda ağzımdan çıkan kelimeler onu duraklatmıştı. Fark ettirmemeye çalışsam bile ben de kelimelerime şaşırmıştım. Ona güvendiğini söyledin Şila.
Gözlerinin parladığını hissederken bakışlarımı kuzenime çevirdim. Ortamdan soyutlanmış, gözlerini masaya dikmişti. Ortamda olan bitenden haberdar bile değildi muhtemelen. Bir kaç saniye süren uzun sessizliği Adiel bozdu. "Öyleyse yarın görüşürüz, ben çıkıyorum."
Çıkış duvarına doğru ilerlerken Alice, "Beni bekle, bu ortama daha fazla dayanamayacağım!"
Gözlerimi devirdim. "Bizim için de dayanılacak gibi değildi zaten, gitmekle iyi edersin."
"Şila, tartışma istemiyorum."
Adiel ve Alice çıkarken Perla'ya döndüm. "Tartışıyor olsaydım bu kadarla kalmazdım."
"Buna bir çare bulmalıyız bu şekilde olmaz," derken düşünceliydi. Kimoni de sessizce gideceğini söyleyerek aramızdan ayrıldığında konuşmaya katılmayan kuzenim Samida, bilgisayar başında başında bir şeyler ile uğraşan Tural, düşüncelere dalmış olan Perla ve benden başka kimse kalmamıştı.
"Neyse, bizde gidelim artık."
Samida'nın bakışları uzun süre sonra masadan kalkarak bana döndü. Bakışlarımı kaçırdım. Onunla konuşmaya hazır değildim. "Ya da sen kalmak istiyorsan kal, ben gidiyorum."Kuzenime bakarak konuşmasam bile anlamıştı ona dediğimi. Yavaşça ayaklandı. Gitmeden önce Perla'ya bir kaç kelime borçluydum. Odanın bir köşesine geçtiğimizde merakla baktı. "Teşekkür ederim," dedim. İlk defa adam akıllı konuşuyorduk sanırım.
"Ne için?"
"Herşey için," diye cevapladım. "Arkadaşlarına karşı beni savunmuş olduğun için, beni suçlamak yerine beni anladığın için."
Yüzünde yine o güzel tebessüm oluştu. Gamzeleri belirginleşti ve konuştu. "Teşekküre gerek yok, olması gerekeni yaptım."
"Sizi riske atmışken benim gitmemi istemedin, olması gereken tam tersiydi ama sen olmaması gereken bir şey yaptın," diyerek itiraz ettim. Gözlerine bakarken ona sarılmamak için kendimi zor tutuyordum.
"Sen bizi riske atmadın, sen gerçek bir evrenist gibi davrandın. Ve onları etkiledin Şila," dedi sessiz çıkan derin sesiyle. "Beş gün sonra onların arasına girdiğimizde herkesin gözü üstünde olacak. Ama sen yine de bu asi karakterinden taviz verme."
Kaşlarımı çatarken çocukça bir isyanla konuştum. "Asi miyim ben!"
Sesli güldü bu defa. "Daha nasıl bir auroya sahip olduğunu bile bilmiyorsun!"
İçimde ki kelebekler kanatlarını özgürlüğe bırakmıştı. Çocukça sevinesim gelmişti ancak sadece öylece bakmakla yetindim. "Nasıl bir auroya sahipmişim?"
Şimdi ikimizde kelimelerle oynuyorduk. "Bunu geniş bir zamanda anlatsam daha iyi olur," diyerek göz kırptı. Alt dudağımı ısırırken gülüşümü bastırmaya çalıştım. "Peki," dedim. Bir adım geri giderken, "Ben gideyim artık," diye ekledim. Buradan koşarak kaçmak ve çılgınca dans etmek istiyordum.
"Son bir şey daha," dediğinde yüzüne baktım. "Tartışma istemiyorum kıvırcık. Unutma, kaptan da sana güveniyor."
Bana güveniyor.
Hayatta güven mi sevgi mi diye sorsalar, güven derdim. Sevgi, güveni takip ederdi bana göre. Birisine bağlanmadan önce güvenimi sorgulardım hep ve bugüne dek kimden hoşlanırsam hoşlanayım güvenemediğim için bağlanamamıştım kimseye.
Ama şimdi..
Ona güveniyordum ve ona bağlanmak istiyordum. En önemlisi o da bana güvendiğini söylemişti. Benim için aşktan daha öte bir şeydi bu. Aşk denilen şey bir borsa gibiydi, en ufak bir olayda düşüşe geçebiliyordu. Ama güven öyle değildi. Kazanılması zor, kaybetmesi ondan da zordu.
Aşk kaybedince bulunabilirdi eğer gerçek bir aşk değilse. Ama güven; kaybedilince bulunamaz bir Hint kumaşı gibiydi adeta.
Eveett.. bu bölüm biraz kısa oldu :) ama devamı gelecek en kısa sürede. Öyle ümit ediyorum :D
Hadi bölüm hakkında bir şeyler yaz..
#karantinagünlükleri
25 Nisan 2020
Cumartesi
16.20
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sene 3019
FantasySene 3019. Covid-19 isimli yeni tip virüs tüm dünyanın yok olmasında ki başlangıcı yapmıştı. Sadece son altı ayda dünya nüfusunun dörtte birini öldüren bu virüs; Evrenistlerin sevinci haline gelmişti. İntikam dolu ruhlar, acımasız düşüncelere sahip...