Parmaklarımı yavaş ve narin dokunuşlar ile önümde dizili sarı, mavi ve turuncu cips paketlerinde gezdiriyordum.
"Ah şunu da alalım vazgeçtim şunu ala- yada şuna ne dersin?"
Ardı ardına sorduğum sorular karşısında kafamı kaldırıp Jungkook'un yüzüne bakmayı akıl dahi edememiştim. Kafamı kaldırıp yüzüne bakacağım sırada kolum reyona çarpmış ve cips paketleri yerle buluşmuştu. Şuan aptallığıma mı yanmalıydım yoksa gereksiz sakarlığıma mı? Bilmiyordum.
"Lisa."
Kafamı aşağı eğmiş yere bakarken parmaklarım ile tırnağımla oynuyordum.
"Lisa."
İkinci seslenişe de cevap vermediğim sırada bir eli ile çenemi tutup yavaşça yukarı kaldırmış ve yüzüne daha doğrusu gözlerine bakmamı sağlamıştı. Gözleri dedim içimden...gözleri bir insanın boğulmaktan korktuğu okyanus gibiydi. Fakat bu okyanus mavi değil kahvenin tonlarına bürünmüştü. Ve ben bu kahvelerin eşiğinde boğulmak için can atıyordum. Korkmadan onun gözlerinde kaybolmak isteyen benim halim çok mu acınasıydı?
"Lisa sorun yok."
Sesi ile kendime geldiğimde iki elini yanaklarıma koymuş ve hafif eğilip aynı hizaya gelmemizi sağlayarak yüzüme bakıyordu.
"İki paket düştü sadece bu yüzden sorun yok ayrıca-"
Konuşurken gözlerim dudaklarına kayıp bakış açısını orasını ayarlıyordu. Bu kadar yakınımda iken kiraz rengi dudaklarına bakmamak çok zordu. Gözlerimi her ne kadar kaçırmaya çalışsam da tüm dikkatim yine aynı noktada birleşip duruyordu. Yutkunmuştum. Evet dudaklarına bakarken böyle bir aptallık yapıp yutkunmuştum. Ve buda onun sözünün yarıda bölünmesine ve dikkatinin gözlerimden inerek dudaklarımı bulmasını sağlamıştı.
İçimde oluşan utanç duygusu ile kendimi geri çekmiş ve arkamı dönerek cipsleri incelemeye devam etmiştim.
"Pardon işte bir an heyecan yaptım."
Ardından gözlerim fal taşı gibi açılmış dediğim sözlerin yanlış anlaşılmaması için lafı dolandırmaya başlamıştım.
"Şey yani...cipsler...cips için heyecan yaptım başka bir şey için değil. Sadece cips. Aynen cips."
Karşımda durup gülmeye başlayan çocuğa diktim bakışlarımı. Komik olan bir şey mi vardı?
"Lisa sakin olur musun? Ne demek istediğini anladım ben."
Bir gözünü kırpıp gülmeye devam ederken yerin dibine girmeyi diledim. Gerçekten o an yer yarılsa da içine girip kaybolsam diye düşündüm.
"Ayrıca istediğini al."
"Ya hepsini istersem?"
"O zaman hepsini alırız."
"Sen ciddi olamazsın."
"Senin canın istiyorsa ciddi olabilirim."
Kızaran yüzümü hissettiğim de lafı değiştirmeye çalışmıştım.
"Vazgeçtim sanırım...evet evet vazgeçtim cips almayalım."
"Sen nasıl istersen."
Arkamı dönüp hızlı adımlarla ilerlediğimde kalbimin atış hızını kilometrelerce ötedeki bir insan bile hissedebilirdi. Acaba dedim benden hoşlanıyor olabilir miydi? Onun kalbi de benim için atıyor olabilir miydi?
Zihnimde gezinen düşünceleri kafamı iki yana sallayarak yok etmiş ve böyle bir şey olmadığını benim yanlış anladığımı kendime söylemiştim. Bu söylediğimle beraber içimde hissettiğim burukluk hissi de neyin nesiydi bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Price of Love
FanfictionHayatında en güvendiğin insandan bile güçlü bir darbe yiyebileceğini Lisa çok iyi öğrenmişti... Kim bilebilirdi ki acımasız bir oyunun iki genci birleştireceğini? ~17/04/2020~