¬Jennie'nin Anlatımından¬
Gecenin karanlığına vurmuş ay ışığında gözlerim takılı kalırken düşüncelerim çoktan zihnimi işgali altına almıştı. Kafamın içi bomboş bir arazi ve düşüncelerim de üzerinde kazanmak için mücadele eden savaşçılar gibiydi. Bu son zamanlarda kafam davul gibi şişmiş ve iyice bunalmıştım.
Elimde tuttuğum kahve bardağını parmaklarım arasına iyice geçirirken derin bir nefes almış ve aldığım nefesi geri ait olduğu yerine bırakmıştım. Gözlerim kendiliğinden kapanmış ve tatlı esen rüzgar tenime yavaşça vurmaya başlamıştı. Rüzgar kısa bir yolculuğa çıkıyor ve tenime doğru rotasını çizerek vuruyordu ve ben daha çok kahve bardağıma sığınıyordum.
Elime gelen sıcaklık tüm bedenime yavaşça yayılırken bu zamana kadar başımıza gelenlerin sorumlusunu daha doğrusu Lisa'nın hayatını mahveden kişinin kim olduğunu merak ediyordum. Düşünüyordum...düşündükçe kafayı yemeye başlıyordum. Hiçbir ipucum veya cevabım olmuyor çıkmaz bir sokakta sıkışıp acı çığlıklarına sırtımı dönüyordum adeta.
Lisa...hayata hiçbir şansı olmadan başlamış ve sanki mutsuzluğa mahkum edilmiş bir mahkum gibiydi. Küçüklüğünden beri çok fazla yara almış olan minik kalbini neden bu kadar çok kırmak isteyen biri veya birileri vardı? Bunların hepsini neden yapıyordu? Onun her şeye rağmen pozitif enerjisi, neşesi ve gülen yüzü dışında ne kötülüğünü görmüştü ki bu denli intikam alma peşine düşmüştü? Kimdi bu?
"Dikkat et, boğulma."
Duyduğum sesle aniden irkilmiş ve kafamı yana çevirdikten sonra dudaklarımı aralayarak konuşmaya başlamıştım.
"Ne?"
"O kadar dalmışsın ki kafandaki düşüncelere...bu dışarıdan bile belli oluyor."
"Elimde değil. Ben böyle olduysam onu düşünemiyorum bile Taehyung. O asla canı yandığı zaman bana söylemedi. Hiçbir zaman bana yansıtmadan tek başına içinde yaşadı. Ama ben hep yanında olmaya çalıştım. Bana söylemedi, benimle konuşmadı fakat ben hep onun yanında olmaya devam ettim. Şimdi bunu yapan itin kim olduğunu bilememek sinirimi bozuyor."
Yaslandığı duvardan bedenini çekmiş ve oturduğum yere çömelip sırtını duvara yaslamıştı. Derin bir nefes almasının ardından dudaklarından söylediği sözler dökülmüştü.
"Senin gibi bir ablası olduğu için çok şanslı Jennie."
Dedikleri ile yüzümde minik bir tebessüm yerleşmiş ardından bir damla gözyaşı özgürlüğüne kavuşmuştu. Benim gibi bir ablası olduğu için gerçekten şanslı mıydı yoksa en kötü şansı benim gibi bir ablası olması mıydı? Bilemiyordum.
"Aslında...aslına bakarsan...ah her neyse."
"Söyleyebilirsin Jennie."
"Biz öz abla kardeş değiliz Taehyung."
Keşke dedim içimden keşke öz olsaydık ve başından beri Lisa'yı koruyabilseydim...
"Nasıl yani?"
"Lisa...onun annesi o daha dört yaşındayken kalp krizi sebebiyle hayatına veda etti. Bu hayatta en çok annesine bağlı olan o minik kız çocuğunun yaprakları aniden soldu. Yüzündeki gülüş gitti yerini solgun yanakları ve dudaklarına bıraktı. Ne yapacağımızı bilemedik. O zaman ben ne kadar çaresiz ve aciz bir durumda olduğumu dahi bilmiyordum. "
"Annesinin öldüğünü biliyordum. Fakat öz kardeş olmadığınızı bilmiyordum."
"Sen...nasıl?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Price of Love
FanfictionHayatında en güvendiğin insandan bile güçlü bir darbe yiyebileceğini Lisa çok iyi öğrenmişti... Kim bilebilirdi ki acımasız bir oyunun iki genci birleştireceğini? ~17/04/2020~