Sessiz çığlıklarının ardından yalnızca senin hissettiğin acılar vardır. Avazın çıktığı kadar bağırdığını sanırsın fakat dışarıya sessizlikten başka yayılan bir şey olmamıştır. İçinde boğuştuğun acı ile yalnız başına kalırsın.
Küçük bir oda ama çok fazla tanıdık gelen bir koku...
Gözlerimi bulunduğum odada küçük bir gezintiye çıkarmıştım. Çok fazla karanlık ya da çok fazla aydınlık olan bir yanı yoktu. Tek bildiğim loş ışıklı küçük bir odanın içinde tek başıma olmamdı.Ellerimle yerden destek alarak oturduğum yerden kalkacağım sırada bir ses kulaklarıma ilişmişti. Ayağa kalkıp sese pür dikkat kesildiğim sırada olduğum yerde kaskatı kesilmiştim. Bu ses...bu ses onun sesiydi. Bu ses annemin sesiydi.
Özlediğim ama hiç kavuşamadığım annemin sesiydi. Her gece 'anne' diye ağlarken küçük bedenim onun yüzünü unutmamaya çalışıyordu. İstediğim zaman yanına gidip sarılmayı, canım yandığı zaman koşarak yanına gitmeyi ve en çokta her gece yanıma gelip başımı okşayarak o eşsiz sesiyle ninni gibi şarkı mırıldanmasını deli gibi özlüyordum.
Canım her yandığında benim yanımda olmuşken ben onun yanında olamamıştım. Uzun zaman sonra sesini duymak gözlerimin dolmasına sebep olmuştu. Beni bırakıp gitmeden önce her gece bana mırıldandığı şarkıyı mırıldanıyordu yine.
Öne doğru bir adım attığımda kendimde yeterli cesareti bulamamış ve geri gitmiştim. Yirmi yıl...onsuz geçirdiğim koskoca yirmi yılın ardından sesini bu kadar net duyabiliyordum. Evet sesini unutmamıştım çünkü unutmama hiçbir zaman fırsat vermemiştim. Bu şarkıyı söylerken kaydettiği bir ses kaydı sayesinde hiçbir zaman sesini unutmamıştım. Belki de sesini unutmak isteyeceğim en son şey bile değildi.
Sesi gittikçe yaklaşırken tırnaklarımı avucumun içine alıp kendimi sıkmaya başlamıştım. Korkuyordum ama bir yandanda heyecanlıydım. Kapının açılması ile gözlerimi sımsıkı yumdum. Açabilir miydim? Onca sene sonra ona bakabilir miydim? Bilmiyordum, gözlerim kapalı sadece beklemeye devam ettim.
Sesi yakınlaştı, yakınlaştı ve şuan tam önümde olduğunu sesinden anlayabiliyordum. Mırıldandığı şarkıyı bıraktı bir kenara ve konuşmaya başladı.
"Gel benimle Lalisa."
Sustum. Yalnızca olduğum yerde dikilmiş ve gözlerim kapalı bir şekilde diyeceklerini bekliyordum.
"Annene gel. Birlikte gidelim."
Durmaya devam ettim. Gidebilir miydim? Bu mümkün olabilir miydi?
"Gözlerini...neden açmıyorsun? Beni özlemedin mi hiç?"
"Özledim. Çok özledim."
"O zaman aç gözlerini Lalisa aç gözlerini."
"Yapamam."
"Yapabilirsin. Sen her şeyin üstesinden gelebilirsin."
Haklı mıydı? Her şeyin üstesinden gelebilir miydim? Açabilir miydim tamda şuan gözlerimi? Bakabilir miydim o özlediğim okyanus mavisi gözlerine doyasıya? Hepsini birlikte yapabilir miydim?
Yumduğum gözümü yavaşça açmaya başlamıştım. Bakış açıma bembeyaz bir ışık girmesi ile önümde duran bir kol görmüştüm. Bana doğru elini tutmam için kolunu uzatmıştı.
"Anne."
Diyebildim sadece. Ve öne doğru bir adım attım. Önümde duran eline doğru elimi uzatmıştım tutmak için.
"KALP ATIŞLARI YAVAŞLAMAYA BAŞLADI!"
"HERKES ÇIKSIN!"
"LİSA! LİSA! HAYIR LİLİM BIRAKMA BENİ HAYIR!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Price of Love
FanfictionHayatında en güvendiğin insandan bile güçlü bir darbe yiyebileceğini Lisa çok iyi öğrenmişti... Kim bilebilirdi ki acımasız bir oyunun iki genci birleştireceğini? ~17/04/2020~